Harita

Önümde bitmek bilmeyen kareler. Telefon üç adım sonra sağa dönmeniz lazım diyor. O bile farkında değil tek başıma olduğumun. İspanya diyorum, orada olsaydım belki. Ya da Brezilya, aşığım Foucault Sarkacından beri.  Sadece kareler var oysa. Bir de piyano sesi öteki odadan gelen. Yorganı çekiyorum yüzüme doğru. Önüme bakıyorum, bir adım daha ileri. Yüzüme dokunuyorsun, düşlüyorum ya da, anlamıyorum tam. Bir şiir çıkıyor karşıma tersten. Çevirmeye çalışıyorum, olmuyor. Katalan bir rahip görüyorum, evet düş galiba bu, kesin. Yağmur yağarken böyle deli deli koşma diyor. 45 bitti diyorum, amca diyor bana. Garipsiyorum hayatı. Garipsiyorum kendimi. Kaç yaşında âşık olmuştum acaba ben ilk? Ben hiç âşık oldum mu acaba diyorum telefona. İki kare sonra sağa döneceksiniz diyor? Hala yalnız olduğumun farkında değil.  Pamela vardı değil mi bir zamanlar? Hayır Stephan Zweig’ın alter egosuydu o aslında diyor, Rene Aubry galiba. İstanbul değil söz konusu, bir çeşit baştan çıkarma galiba. Hala rüya mı bu? Yanağıma dokunuyorsun, evet, öyle kesinlikle. Harita önümde parlıyor hala. Bir güzellik yapsa keşke? İki kare sonra sağa dönün diyor ikinci tekil şahıs bana. Tutuluyor o anda güneş, ay, artık ne varsa. Eski bir mendil, üzerinde karelerle dolu, iki adım daha sadece. Yalnızım oysa olabildiğince, yüzümü açıyorum, nefes alıyorum, yağmur damlaları da çarpıyor yüzüme Ezio Bosso’dan. Güneş girmesin diye kapatıyorum hemen. Bir kare ilerliyorum. Alarm çalmaya başlıyor. Köşelerden nöbetçiler çıkıyor. O kadar önemli mi diye soruyorum. Tekrar yerlerine giriyorlar. Haritam, bir kare sonra sağa dönmeniz lazım diyor. 45’inden sonra herkesin sağa dönmesi lazım belki de. Gözlerimi kapatıyorum, bir resim çiziyorum. Yanağımı okşuyorsun içinde, gülümsüyorum rüyamda. Günahı kabulleniyorum, dalga dalga yaklaşıyorlar, bekliyorum. Arjantin de olur diyorum. Her şey daha güzel güneyde, her şey daha rahat. İzole bir hayat, yalnız, şaka mı yapıyorsun? Ne değişecek ki? Nefes almak istiyorum, bir kare daha ilerlemek istiyorum. Sona yaklaştığımı hissediyorum. Önümde sonsuz kareler. Sona gidebileceğimi biliyorum. Yanağımı öpüyorsun. Aferin diyor göklerden ilahi bir ses. Rüyadayım biliyorum. Burnumu çıkarıyorum dışarı, burnum kapalı. Yüzümü açıyorum, beyaz bulutlar dolduruyor etrafımı Signore Einadu’dan. Çiğnemek istiyorum olan biteni. Öpmek istiyorum seni. Nöbetçiler çıkıyor tekrar köşelerden. Bir sonraki sağ diye bağırıyor harita. Bir kare daha ilerliyorum. Yıldızlar yere düşmeye başlıyor teker teker. Sanki ağlıyor, diyorsun, gökyüzü. Sanki ağlıyorsun. Sanki gökyüzüsün. El ele tutuşan iki kadın gülmeye başlıyor, sanki tanıyorlar beni. Hemen sağa dönmeniz lazım diyor harita.  Sonu yok bu dünyanın, size daha güzel yarınlar verelim. Hala anlamadı tek başıma olduğumu yorganı altında. Değil miyim yoksa? Öpüyorsun. Bir fare atıyor kendini pencereden. Dünya’dan uzak, maviden uzak, senden uzak. Ne olacak ki? Rüya değil mi her şey?  Sağa mı dönmem lazım gerçekten, ben çoğul değilim ki, tek başına üşüyorum yatakta. Bir kere daha çıkarıyorum kafamı, ses yok hava yok. Sanki bambaşka bir evrendeyim. Diyemiyorum ama, o en bilindik vals tırmalıyor kulağımı, ikincisi diyor uzaklardan Elliot Smith. Önemsemiyorum sanki, bulunduğum yerde dans edemedikten sonra. Sarılıyorsun bana. Son şans. Soldaki kareye atlıyorum, kaçabilirim belki. Uyanıyorum. Boş yatak, boş ev, boş hayat.  Başka bir gece için ayrılıyorum şiirden.

“Harita” için 2 yorum

Yorum bırakın