En Yakın ve En Uzak Mesafe

“Günah yoktur” dedi kız. Ağlıyordu arkasına bakmadan. Ölü çiçekleri fırlattı ve devam etti yalanına. “Günah yoktur, hepimizin kanatları kırıldı bir kere” Ölüyordu yavaş yavaş, ölüyorduk hepimiz kırılmış çiçekler gibi. Her kitabı, her şarkıyı – özelikle kırılmış şarkıları- her hapishane hücresini okuduktan sonra bile benden daha fazla biliyordu hayatı ve güllerin kokusunu. “Bir şey vardı, evet. Ama artık silindi günah gibi. Dalgalar kapattı üstünü” Biliyordu evet, ellerimin ve kalbimin sahibini. Görünenin ötesini ve yalanlarımı ve yalanını biliyordu. Gözlerime bakarak hiçbir şey yokmuş, gözlerim yokmuş gibi devam etti: ”Biliyor musun, bir metinde en çok tekrar edilen kelime en büyük pişmanlığıdır aslında yazarın, satamadıklarını/yaşamadıklarını böyle uzak tutmaya çalışır.  Galiba bu yüzden daha çok ağlıyor erkekler gizlice.” “Ölüme yaklaşan her canlı ağlar zaten” Bir şey uydurmam gerekiyordu, düşünmeden konuştum. Boğulabilirdik ikimizde biraz uğraşsak. Aramızdaki boşluk sürekli yarımlarla kapanıyor, bulutlar, yağmur, iki ayrı dünya kanıyordu. “En büyük korkum gitmendi bir zamanlar” En büyük korkusu kalmamdı hep. Özgürlüğümün bittiği yerde başlıyordu tekrar.”Düşerken kırıldık ikimiz de, büyük ama parçalarımız henüz. Günah da olmadığı için belki hala…” Rüyalarımın başladığı yerde bitiyordu, kırılmış şarkıları yapıştırmayı bilmediğimi söylemek istedim. “Kırılmış anıları yapıştırmayı denedim daha önce, önceki hayatlarımın birinde, dünkünde belki de hatırlamıyorum. Senin anılarındı belki de ” Kırılmış kanatları yapıştıramayacağımı söyleyemedim. Aramızdaki kör o değildi belki de. ”Ölüyoruz bu kısmında hayatın, görev ya da sevgi, günah ya da gözyaşı, bir farkı yok. Parçalandık ve biteceğiz yakında. Daha huzurlu olmak istiyorum sadece tekrar doğarken” “Yalnız doğarken” “Pazar akşamı yalnız içen birinden beklenmeyecek bir öngörü” Gereksiz laflarımı pazartesine gönderdim. Oysa her ölüm yalnız ölüm, her doğum yalnız doğum, her Pazar tek başınaydı.  Hangi hayatımda sevgili olmuştum ben, hangi hayatımda düşebilecek kadar yükseğe çıkmıştım? Biliyorum uçurumun kenarında elini tutuyordum onun, ama hangimiz aşağıdaydık bilmiyorum. Gerçek pişmanlığım bilmek mi bilmemek mi, onu hiç bilmiyorum. “ Kimse neyi bilip bilmediğini bilmez zaten, farkındalık da tıpkı günah gibi. Bizim için tanımlanmamış” Çoğul zamanlar da kırılanlar arasında değil miydi? Ağlıyordum gizlice. “Ölüme yaklaşan her canlı ağlar zaten” “Unutulmuş her şey biter zaten” En büyük korkum unutmaktı hep. “Cennetten düşerken anlamıştım zaten, ama ben beceremem sonları yazmayı hiç” “O zaman ölelim artık, sen doğmadan süpürürüm ben kırıkları” Biliyorum, kanaya kanaya toplayıp saklayacağım hepsini. “Tamam, günah da yok zaten” Ağlamıyordu artık. “Evet, günah yok, her şey yalan.”

Yorum bırakın