Değişen şekillerde nefes almaya karar verdiğim akşamlardan birisi. Çok sarsak hissetsem de kendimi
bir ışık gibi süzülmek, farklı öyküler arasında görünmeden, şanslı hissettiriyord beni. Hiç sokak lambaları arasında japon balığı tutmaya çalıştınız mı sis. Işıkla balık avlamak, ava giderken avlanmak,
pastel tonlarında kalbiniz tarafından çizilen bir balık resmi, ya da eninde sonunda kafesleyebildiğiniz başka bir balık, bu sefer palyaço ama. Her sivrisineğin rüyası.Başlamadan biten gönderiler, bilinçaltındaki küfür terapileri, bir damlada gelen mutluluklar, her damla başka bir evren, her evren başka bir insan, her insan başka bir bitim.Akrep mi kazanacak bu kez yelkovan mı, hangimiz daha hızlıydık hatırlıyor musunuz? İstenilen her şey ulaşabilen -tabii ki kelimelerle değil, rüyalar ne güne duruyor. Test ettim , onaylamadım, yeterince yumuşak, yeterince kuru, yeterince kırmızı, yeterince sçama değil hiçbiri. Yeterince ben değil, yeterince sendeğil. Hayr, sen değil, sen.Yeterince açık mı, düşüyor musun gökyüzüne? Kimin yüzünü unutuyorum hatırlamıyorum. Peki siz, hangi şapkayı takacaksınız o gün geldiğinde? Hangi şeytanı alacaksınız yanınıza? Kime koşacaksınız kalbinizdeki dikeni söktürdüğünüzde? Işığa koşan kitaplarla birlikte savaşıyoruz hepimiz. Savaşıyoruz, koşuyoruz, ağlıyoruz, düşüyoruz karanlığa. Gökyüzünün tersi olan her şeye, kimsenin ruhu yok, kimsenin gölgesi de haliyle. Ne zaman olacağını kimse bilmiyor, ama olacağından herkes emin. Bense bir taş gibi öleceğim günü bekliyorum, ruhsuz, gölgesiz ama gürültülü bir ölüm olacağı kesin.