Saat iki buçuk Saat üç buçuk, saat altı buçuk Zaman benimle alay ediyor. Dışına çıkmamı istiyor Bir çingene düğününde başladı her şey Paniğin dansa götürdüğü yerde Dünyanın sonundan düşüp Öküzün boynuzlarına sarılıp Daha da bağıracağımız günlerde Seni seviyorum diye Yalan annelerin mirası Puştluk babaların Dans etmeyi sonradan öğrendik biz Kütüphanedeki yansımalarda Kendimizi gördüğümüzü sandık Gökyüzündeki binlerce yıldız arasında Tek başına ayı özel sandık Kimseleri tanıdık, kimseleri sevdik Sevdiğimizi sandık Hiç kimseleri gezdirdik yanımızda Hiç kimselere açtık günümüzü Kaç kere saati sorduk Yedi buçuktu, Uyanıktık üç buçuk gibi Zaman dışına atmak istiyor beni Şimdi, sonrası, daha sonrası Sabah, gece, ve daha gerisi Tipik bir yalnızlık kamuflesi Gitmem gerek biliyorum o şehre Hayaletler ve direnişlerle dolu Bilmeden, gözleri bağlı Birbirini tıpkısı şiirler yazarak İyi birisi olduğunu sanarak Gitmem gerek zamanın olmadığı Gerçeğin yaşanmadığı Belki dijital belki iki boyutlu Belki de sadece büyüyebileceğim Yalnız ve güneşe karşı Dokuz oldu saat diyor tanrılar Bırak beni artık Bırak da nefes alabileyim Bırak da zamanı bırakabileyim Diyor kadın tanrılarına Çok yakındı ama bu seferki Tanrısal bir sevi belki onunki Dulcinae belki bir nevi On biri geçmeye başlamış, Uyuyor tüm kalpler biri hariç Serbest kalmış bir güvercin Yüzlerce aylık tutsaklıktan Binlerce isimden sonra Şarkısını söylüyor kendi öforyasının Zamanın içinden bağırıyor bana Ne arıyorsun orada Niye bıraktın kendini gelgite Niye yaktın gemileri diye İkiye gelmiş saat Zaman önemsemiyor beni artık Sessiz tüm dünya Kendi dünyam yarım saatliğine Alaylar, sevişmeler, ayrılıklar Her şey başlayacak yarım saat sonra Bu düğün hiç bitmeyecek Kaplumbağanın üstüne düşene kadar Dünyanın sonundan, dans edeceğiz Öpüşeceğiz seninle sümerlerin sonuncusu Kumların tadını alacağız çöllerdeki Bu yarım saatte bulacağız denizi Ve unutacağız sonra her şeyi Saat iki buçuk Zaman bir şeyler söylemeye çalışıyor