Thomas Chatterton 18. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış bir İngiliz şair. Kendisi romantizmin öncüllerinden kabul ediliyor. 12 yaşından itibaren şiir yazmaya başlamış, Hatta 15’inden itibaren Thomas Rowley mahlasıyla ve bir ortaçağ keşişinin diliyle şiirler yazıp bunları yayınlatmış. Tabii bunun için dönemin İngilizcesi üzerine epeyce çalıştığını belirtmeye gerek yok. Bu şirlerin beğenilmesi üzerine 17 yaşında Londra’ya yerleşmiş ve bir çok yere başvurmuş. Ne yazık ki bir çok genç şairin başlangıç noktası, melankolik yapısının olan Chatterton için son olmuş. Çevresinde umduğunu bulamayan şair, aynı yıl hayatına son vermiş. Romantizmin öncüllerinden demiştim, şiirlerinin yanı sıra bu intihar da 19. yüzyıldaki romantik akıma ilham veren girdilerden biri olmuş. Şu ana kadar kendisinin Türkçe’ye çevrilmiş bir şiiri yoktu, En bilinen “Rowley Şiirleri”nden biri olan “An Excelente Balade of Charitie”yi çevirmeye çalıştım aşağıda. Umarım -gerçekten- erken yaşta hayata gözlerini yuman bu şairi Türk okuruna yeterince yansıtabilmişimdir. İyi okumalar.
Geçti parlayarak bunaltıcı güneş Başak’ta Ve savurup ışınlarını, ısıttı çimenliği Kıpkırmızı oldu o soluk yeşil elma Ve yumuşak armudun yapraklı dalı boynunu eğdi Alacalı saka kuşu gün boyunca şarkısını söyledi Onur vardı artık, yılın erkeklik çağı Ve giymiş toprak da en güzel urbasını Güneş ışıldıyordu öğle vaktinde Hava tamamen sakin ve masmavi gökyüzü Yükselip denizden o kasvetli kıyafetiyle Sıkıcı, siyah tonlarda buluttan bir sürü Ormana doğru süratle yürüdü Saklayarak güzel yüzünü güneşin bir anda Çabucak toplandı kabaran kara bir fırtına Aziz Godwin manastırına bağlı topraklarda Bir meşe altında, bir patikanın dibinde İnleyen umutsuz bir hacı vardı ayakta. Fakir görünüşü, kaba kıyafetleriyle Belli ne zamandır yokluğun sefaletinde Bu dilenci dolu tanelerinden nasıl kaçacak? Ne bir evi vardı, ne de bir manastır kalacak Bakın yüzüne, görünüşü anlatıyor tam Ne kadar çaresiz, ne kadar kuru, cansız, mevta! Hadi mezarlığına, hey lanetli adam! Hadi tabutuna, yatakhanedeki tek yatağa Başının üstünde büyüyen kil gibi soğuk hatta Yüce ruhlar için mı hayırseverlik ve aşk sadece? Yaşıyor Şovalyeler ve Baronlar zevk ve sefa içinde Toplanan fırtına güçlü, düşüyor büyük damlalar Güneş yanığı çimenler yağmuru tüttürüp içiyor Korkuyor yaklaşan dehşet yüzünden sığırlar Ve bütün sürü düzlükte sağa sola koşuyor Bulutlardan savrulan sular yeniden uçuşuyor Gökyüzü açılıyor, kaçıyor sarı yıldırım içinden Ve sıcak ateş buharı, ölüyor geniş alevlerden Dinleyin! Şimdi gök gürültüsünün sağır edici sesi Yavaşça ilerliyor, sonra büyüyüp yankılanıyor Kayıp, boğulmuş, harcanmış , sallıyor yüksek kuleyi Terörün korkmuş kulağı hala etrafta dolaşıyor Rüzgarlar esiyor, azametli karaağaç sallanıyor Gök gürültüsü ve şimşek yeniden yağmakta Ve aniden dönüştü tüm bulutlar taştan duşlara Atını mahmuzlayıp su dolu ovaya Geldi Aziz Godwin Manastırının başrahibi; Küçük şapkası sırılsıklam yağmurda Zar zor bağlanmış renkli kemeri Kendi kendine küfrediyordu sürekli. Fırtına şiddetlendi ve zavallı dilencinin Yanına çekildi, meşeye biraz yakın olmak için Güzel pelerini Lincoln’ün iyi kumaşından Çenesinin altında altından bir düğme ile bağlı Cübbesinin kenarları örülmüş altın iplikle Bir Lordunki gibiydi ayakkabılarının uçları Görünüşe bakılırsa düşünmüyordu fiyattaki günahı Atının koşumları tam istediği gibiydi At şapkacısı atın kafasını güllerle çevirdi “Bir sadaka, sayın rahip” dedi hacı bitkin, “Ah, lütfen kapınızda bekleyeyim Gelinceye kadar üstüne güneş tepemizin Ve bu gürültü fırtına bitinceye dek sağ salim; Çaresiz ve yaşlıyım ben ! Ve de fakirim; Ne evim, ne arkadaşım var ne de param kesemde Bir tek bu gümüş haç sahip olduğum nesne” “Serseri, kes sesini” diye rahip cevap verdi “Bu sadaka ya da dua mevsimi değil Kapıcım dilencileri asla almaz içeri Onurlu yaşamayan yüzüğüme dokunamaz gafil” Güneş de siyah bulutlarla mücadelesinde nail Fırlattı sinirli bakışıyla ışınlarını zemine Atını mahmuzlayıp kaçmaya çalıştı rahip süratle Bir kez daha bulutlar karadı, gök gürledi Düzlükte hızla koşan bir rahip görüldü Yoktu altın düğmeleri ne de görkemli kıyafeti Gri ama temizdi cüppe ve örtüsü Bölgedeki tarikata bağlı bir keşişti çünkü Ve o da patikadan yana ayrıldı Fakir dilencinin durduğu meşenin altına vardı “Bir sadaka, sayın rahip” dedi bitkin hacı, “Tatlı Aziz Meryem ve tarikatınızın hatırına” Tarikat keşişi gevşetti kesesinin bağını Ve gümüş bir sikke çıkardı içinden sonra Fakir hacı zangır zangır titredi coşkuyla “Al bu parayı, derman olur umarım haline Tanrının hizmetkârlarıyız biz, gerek yok başka bir şeye.” “Ah, ama mutsuz dilenci dinle beni Buralarda kimse tam vermiyor vergisini tanrıya Görüyorum çıplaksın, al işte kısa ceketimi Artık senin, Azizler verir nasılsa mükâfatımı bana” Sonra bırakıp hacıyı devam etti yoluna Bakire ve kutsal aziz, görkemi içinde ebet Ya zenginlere irade ver, ya da iyi insanlara kuvvet
Çeviren : Erhan Özdemir
