Yaşamak İçin Fazla Gerçek

Gerçekle başa çıkamayan bir düşük yaşam formuyuz biz gerçekte. Tek ortak yanımız beyinlerimizin etten yapılmış olması değil elbette ki. Yaşadığımız bölge ile doğru orantıda değişen bir duygu karmaşası var hepimizde. Bazılarımızın içinde her şey karmakarışık olmuş durumda, diğerleri ise ne yaptığını biliyor izlenimi veriyor hep, saklıyorlar ya da kendilerini. Bu duygularını bir yöne yönlendirdiklerini sananlar gizlendiklerini zannadip keyiflenseler de, ben biliyorum onları. Ama rahatsız etmeye de hiç niyetim yok, çünkü diğerlerini gözüme kestirdim ben bugün; benim gibi karmakarışık olanlara, kaçamayanlara hayata yakalandıklarında farda kalmış tavşan gibi. Bir metin içinde birden çok diğerleri kelimesinin kullanılmasına aşina değilseniz, siz de onlardan birisiniz belki. Neyse ki ben her duruma hazırlıklı biriyim de yazının sonuna (bir kadın dergisinde yayınlanma ihtimaline karşı) durumunuzu anlamanıza yardımcı olacak bir anket bıraktım. O yüzden kendinizden emin değilseniz, okumayı bırakın ve yazının sonuna geçin hemen. Sonra buraya geri dönün. Çabucak döndünüz ve bana küfretmek istiyorsunuz. Zaten siz bu yazıyı okumaya başladığınızda , sizin gerçek hayatla bir alakanız olmadığını anlamıştım. Başka kim saçmanın bağladıkları adında bir blogda, böyle saçma bir başlangıcı olan bir yazıyı okur ki buraya kadar. Siz de karışıksınız biraz, benim gibi. Kabullenin bu gerçeği. Gerçekler acı oluyor ve siz de gerçeği yaşamıyorsunuz aslında. İsterseniz sağ ayağınızı kaldırıp takla atmayı deneyin, hiç bir şeyiniz gerçek değil. Hayır, matrixvari bir ortam da yok sizin kahramanı olduğunuz. O kadar havalanmayın lütfen, kimse o kadar işsiz güçsüz değil, sırf sizin için yeni bir dünya yaratacak kadar. O dünyada üstüne telefon kulübesi düşen bir fahişe olurdum ben sadece. Ya da belki daha suratı bile görülmeden filmin 13. saniyesinde harcanan tetikçi. Matrix’de böyle sahneler var mı diye hatırlayamıyorum bile, işte böyle değer veriyor herkes bize. Olduğumuz bile belli değil burada. Peki, o zaman neden başka bir şeyde yaşamıyoruz dediğinizi duyar gibiyim sevgili bunu hala okuduğunu varsaydığım insan güruhu.  Evet gerçeklik ve fantezi.  Bunu nasıl ayırabiliriz, karşımızda  “fantaazi” diyerek pis pis sırıtan adamı dikkate almadan? Her şey sevgiyle ya da okumakla başlayabilir farklı zaman ve mekanlarda. Ama şimdi, burada tek bir şey geçerli başlangıçta. Kabullenmek. Kabullenmemiz gerekir Gregor Samsa’dan daha üst bir yaşam formu olmadığımızı ilk önce. Gerçekler çok ağır geliyor bize. Yeni bir şeye başlamamız lazım hemen. Ama ne diye soruyorsanız içinizden, yukarıdaki kabullenmeyi içselleştirdikten sonra; sizin için oluşturduğum yeni dünyaya hoş geldiniz. Bu dünyada Steven Spielberg de aynı, Hitler de, Nihat Doğan da. Yok ben sınıfsal eşitlikten bahsetmiyorum. Beyinsel eşitlikten bahsediyorum. Duygusal eşitlikten bir de. Herkes her duyguyu sizin yaşadığınız şekilde, sizin yaşayabildiğiniz kapasitede yaşıyor burada. Tabii ki öyle uğraşılmış, yıllar süren bir planlama ve altyapı çalışmaları sonucu ortaya çıkan bir dünya değil burası. İki dakika önce yarattım. Kendinize bakarsanız beni görürsünüz zaten, ben de sizin gibi biri olduğumdan öyle zora gelemiyorum elbette. Eşitlikteki sonsuz sıkıcılığın ben de farkındayım evet. Ama kendim için yaratadım ki bu dünyayı, siz, muhtaçlara yaptım. Her ne kadar aynı görsem sizi kendimle, yazmanın verdiği ukalalık oluyor insanda haliyle. Bu sizi bir süre idare eder en azından. Sezar’la aynı seviyede olmanın gururu, belki daha da fazla uzatır oradaki varlığınızı. Bazılarınız hiç fark etmeden mutlu mutlu yaşarsınız belki sonsuza kadar. Şu anda da öyle yapmıyor musunuz zaten? Sadelik tek istediğinizdi hep ve elde ettiniz değil mi? Eski dünyada daha sade birisi olduğunuzu bilmiyor muydunuz ki siz? Neyse, insanlığın ve mecburen kendimin – ne yazık ki ben de parçasıyım onun- sonsuz salaklığını bitiremeyeceksek, sadece kendimi kurtarsam daha iyi olmaz mıydı karmaşıklıktan? Ne gerek vardı ki böyle bir misyon üstlenmeye? Kim tahmin ederdi ki karmaşıklığın üstesinden gelmeye çalışan bir yazı bu denli karmaşık olsun? Bir şarkı vardı, şu an hatırladığım nedense (Balık hafızası terimi,  bizim gibi insanlarda balık beyni olarak yer buluyor kendine) Biz hepimiz, hepimiz biziz diye. İngilizcesini  hatırlasınız, hepiniz benimle aynısınız zaten, ben de hepinizim. O şarkı nasıl şu anı hatırlatıyor bana. Aslında size hazırladığım o sade sıkıcı dünyalarda yaşayan sadece benim değil mi? Ya da ben şu anda buraya kadar gelip kişilik testi var mı diye bakıyorumdur kim bilir? Test mi? Sanmıyorum. Gidelim bence geldiğimiz yere, bizi sadece orası paklar çünkü.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s