İRLANDA BAŞKENTİNİN KALBİNDE
Evet 7. Bölüme hoş geldiniz Ulysses’de. Eskiden yayınladığım bölümler nihayet sona erdi ve ben de yeni bir Ulysses yazısı ile karşınızdayım. Rüzgar tanrısı Aiolos’un adını taşıyor bu bölüm. Diğerlerine göre nispeten uzun ama daha rahat bir bölüm, diyalog ağırlıklı olmasının etkisi büyük bunda.

RÜZGARDAN KAÇARKEN
Dilerseniz yine ilk önce Odysseia’ya bakalım , sonra başlayalım. Geçen bölümde yeraltına iniyordu Odysseus ve Hades dışında herkesi görüyordu bölümün ismine rağmen. Burada da rüzgarlar ülkesi Aiola’ya gidiyor kahramanımız. Rüzgarların bekçisi Aiolos(okurken birkaç defa tekrar ettim ismini, itiraf ediyorum) Odysseus’u ağırlayıp ona yardım etmek için kötü rüzgarları bir torbaya dolduruyor ve saklaması için ona veriyor. Böylece rahatça İthaka’ya kadar varıyor kahramanımız ve hikaye bitiyor- diyemiyoruz tabii. Bu kez de adamları köstek oluyor Odi’ye (her defasında zor oluyordu:) Torbada kesin değeli bir şeyler var deyip açıyorlar torbayı kahramanımız yorulduğunda ve tüm rüzgarları Pandora gibi serbest bırakıyorlar her şeyi. Torbada umut filan da kalmadığı için gerisingeri Aiola’ya dönüyor gemiler. Sonra duruma kıllanan Aiolos da, “Demek ki tanrılar bu adamdan fazla hoşlanmıyor.” deyip kovuyor karakterimizi. Rüzgâra göre dönüyor diye espri de yapardım ama girmemiz lazım bölüme artık.
VE ŞEMALAR

Zaman: 12:00
Sahne: Freeman’s Jornal ve Evening Teleghraph gazetelerinin bürosu (Merkez Postanesi ve Nelson Sütunu civarındaymış)
Organ: Akciğerler
Sanat: Retorik (Sözbilim denebilir belki)
Renk: Kırmızı
Simge: Editör
Teknik: Entymemi (Eksiltili Tasımsal Çıkarım diye yazmış Nevat Erkmen sözlükte- Nedir derseniz Bu Aristo’nun tasımları gibi (Bütün Giritliler yalancıdır, ben de Giritliyim, ben de yalancıyım gibi) ama mantıksal değil de retorikle alakalı çıkarımlar, ilk kısımları yok galiba da diyebilirim kafanızı daha çok karıştırmak için. Yani Wikipedia’daki örnekleri alırsak “Sokrat insan olduğu için ölümlü”, ya da “Öksürdüğü için hasta “gibi eksik çıkarımları söyleyebiliriz)
Anlam: Zaferi alaya alma
ONU HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZ

Yukarıda söylediğim gibi bu Bloom’un çalıştığı gazetede geçiyor. Rüzgarlı bir bölüm , akciğer ve Aeiolus’dan anlayabileceğiniz gibi. Başka ne var bu bölümde farklı? Aslında ilk olarak bu bölümde romanda bir şeylerin farklı olduğunu hissetmeye başlıyorsunuz belki de (Bundan önceki bölümlerdeki o yüzlerce ipucunu kaçırırsanız tabii) Metnin arasında haber başlıkları yerleştirmiş Joyce. Altındaki kısımlarla direkt bağlantılı başlı olabilecek başlıklar bunlar, konuya direkt etkileri yok ama bir farklılık kattıkları kesin romana. Bizim tam olarak anlayamayacağımız (çevirilerden ötürü çoğunlukla) başka bir şey daha var bu bölümde. Joyce retoriği tam manasıyla kullanmış Aeiolus’da. Yaklaşık 60 ayrı yazım edebi yönteme (kinaye, mübalağa, metafor epimon, metonomi, kiyazma vb.) başvurmuş bu bölümü yazarken. İngilizce metinde anlaşılıyor bir çoğu. Ama kitabı, sırf bitirmek için okuyorsak herhangi bir çeviriden, dikkate alacağımız şeyler değil tabii ki.
SON DAKİKA

Evet, cenazeden dönülmüş, Bloom’u bir masa başında görüyoruz başta. Keyes Çay dükkanı için bir reklam hazırlamaya çalışıyor eski bir reklam üzerinden. Bu eski reklamı Red Murray’a kestirerek İtalyan asıllı matbaa şefi Nanetti’ye götürüyor Üzerinde çapraz bir anahtarın bulunduğu bir amblem ve biraz da açıklayıcı yazıyla bastırmak istiyor. (Biz de anahtarlı göndermelerin Netflix’en önce en az 100 yıllık bir geleneği olduğunu anlıyoruz:)
EMEKLİYE SÜRPRİZ ZAM
Nanetti eğer firma 3 ay reklam vermeyi kabul ederse basacağını söylüyor yazıyı. Bloom’um işinin nasıl bir şey olduğunu da anlıyoruz bir parça – iki tarafı da ikna etmek gibi bir şey. Burada cenaze haberini getiren Hynes ile de karşılaşıyor. Kendisine olan borcunu hatırlatmaya çalışıyor adama ama Hynes anlamazlıktan geliyor.
İŞİTME KAYBI YAŞAMAK İSTEMEYENLER DİKKAT!

Aeiolus bölümü bolca gürültülü, dışarda tramvayların sesi, Matbaanın sesi, gazeteci çocukların bağırışları. Zaten bir vücuda benzetiyor burada gazeteyi Joyce,sürekli devinim halinde. Söylemiyor tabii ama o kan pompalamayı anlayabiliyorsunuz cümlelerden. Bu bölümde de -özellikle başlarda- Bloom’um faydacı bilicinin akışına maruz kalabiliyoruz, mesela matbaa üzerine bolca kafa yoruyor kahramanımız, yazıların ters olmasından İbraniceyle olan benzerliğine geçiveriyor hemen. Ama çoğunlukla diyalogla geçiyor bundan sonraki sayfalar.
ETKİLİ KONUŞMA SANATI
Leopold Keynes’e telefon etmek için Evening Telegraph’ı ofisine giriyor ve orada Simon Dedalus, Editör Myles Crawford, Ned Lambert, Professor MacHugh’u buluyor. O günkü gazetede Dan Dawson diye birisinin şişirilmiş konuşmasını okuyup alay ediyorlar. Böyle boş , şişirilmiş konuşmalar oldukça yoğun bu bölümde, Aeiolus’u rüzgar torbasına (airbag) bir göndermeymiş aslen. J. J. O’Molloy – başarısız bir avukat katılıyor birazdan aralarına, herkes karşılıyor onu, Bloom’u önemseyen yok ama.
ÇOCUKTAN AL HABERİ
Gelgitlerle geçecek bu bölüm bir parça, bir tiyatro oyunu gibi -zaten başlıklar da eski dönem oyunlarını hatırlattı bir nevi. Dedalus ve Ned Lammcert bara gitmek için ayrılıyorlar. Lenehan diye birisi girip at yarışı tüyosu veriyor. Bloom Keyes’i arıyor. Ulaşamıyor, Crawford’a söyleyip adamın yanına gitmek üzere dışarı çıkıyor. Gazeteci çocuklar da yürüyüşünü taklit edip alay ediyor Bloom’la.
O İSİM İÇERİ GİRDİ

Biz de Bloom ‘u takip ediyor… etmiyormuşuz. O zaman bilinç akışları ne olacak peki. Yazarımız bizi kırmıyor ve ilk bölümlerin kahramanı Stephen Dedalus’u sahneye alıyor. Evet Aeiolus bu ikilinin beraber oldukları ilk bölüm. Stephen ikinci bölümde gördüğümüz Deasy’e ait hayvancılıkla ilgiyi yazıyı Crawford’a getiriyor O’Madden Burke diye birisi ile (kenarını kopartıp şiir yazmıştı hatırlarsanız)
O ÜNLÜ GAZETECİ KİM?
Pub’a gitmeyi düşünen Editör ve Çakma Profesör yeni konuklarla birlikte yeni muhabbet konuları buluyorlar, Deasy’nin şirret karısı, Lenehan’ın bilmecesinden sonra odadaki başarılı insanlara geliyor konu– hepsi başarısız aslında- herkesi bir şekilde onore ettikten sonra Bloom’u reklam sanatında, Molly’i de şarkıcılıkta başarılı olduklarını ekleyip alay ediyorlar.
SANAT MI HAYAT MI?
Buralar boş konuşmalarla geçiyor bolca. Stephen’ı gazetede yazmaya ikna etmeye çalışıyor Crawford ve detaylı bir şekilde Ignatius Gallaher tarafından yapılan bir cinayet haberini anlatıyor. Arada Bloom telefonla arıyor ama kimse onu kâle almıyor. Stephen’ın da aklı başka yerde. Gazetecilikle ilgilenmiyor, şiiri var aklında.
LEOPOLD BLOOM’A HAPİS ŞOKU

Machugh John F. Taylor’ın bir konuşmasına takılıyor sonra, oldukça beğendiği bu konuşmayı alıntılayıp, İngiltere-Mısır, İrlanda- İsrail metaforu üzerinde konuşuyor. Stephen – maaş günü olması dolayısıyla- oradakileri içmeye davet ediyor va Mooney’e gitmek üzere çıkıyorlar gazeteden. Yolda Bloom’la karşılaşıyor Crawford. Bloom Keyes’in iki ay reklam vermeyi kabul ettiğini söylüyor nefes nefese editöre, ama Crawford adama küfrederek kabul etmiyor , Joyce biraz daha üsteleyip dizayn üzerinde çalışabileceğini söyleyince Crawford daha da geliştiriyor küfrünü ( Bu kısımların başlıklar K.M.A ve K.M.R.E.A:) Bölüm Stephen’ın iki rahibenin Nelson Sütununa çıkıp erik yemesiyle ilgili bir hikaye anlatması ve etraftakilerin övgüsünü almasıyla bitiyor.

Bu bölümde Joyce’un Dublinliler kitabından karakterlere rastlıyoruz yine, bakmakta fayda var. Onun dışında Stephen ve Bloom’un beraber görüldüğü ilk bölüm olduğunu söylemiştim. Stephen diğerleri gibi fazla önemsemiyor Bloom’u . Bloom ise biraz yaşlı insanların gençlere baktığı gibi görüyor Dedalus’u. İkisi de kendince bir şeyler yazıyor aslında, ama Bloom biraz daha pragmatik ve yazımını paraya dönüştürmüş bir nebze.
Uzun bir yazı oldu bu kez, umarım beğenmişsinizdir. 8. Bölüm olan Lestrygonians’da görüşmek üzere. Konuyla alakasız ama yine rüzgârlı bir şarkı bırakıp kaçıyorum sona.
[…] BÖLÜM – CALYPSOBEŞİNCİ BÖLÜM – LOTUS EATERSALTINCI BÖLÜM – HADESYEDİNCİ BÖLÜM-AİOLOSSEKİZİNCİ BOLUM-LESTRYGONİANYALİLARDOKUZUNCU BÖLÜM – SKYLLA VE KHARYBDİSONUNCU […]
BeğenBeğen