Evet, kitabın yarısını gömdük, en azından bölüm bazında. Herhalde hiçbir şey anlamadım diyenlerin sayısı azınlıktadır artık. Olan biten bir şey yok belki öyle büyük ama Joyce’un yapmak istedikleriyle – yaptıklarıyla daha doğrusu- ilgili bir fikir sahibi olduğumuzu düşünüyorum buraya kadar. Dublin haritasına baktık hepimiz en azından bir kez; Eccles Sokağı neresi, Liffey ne bir fikrimiz var. Romanın ilk kısımlarıyla son kısımlarını bağlayan bu bölümde de iki esas kahraman ön planda; Dublin ve Joyce. Ama önce klasik girişimizi yapalım.

Hatırlarsınız geçen bölümde Odysseia’da . Kirke’nin nasihatinden bahsetmiş (Şu Sirenler ile Gezen Kayalardan uzak durması ile ilgili olan) ve Odysseus’un söz dinlemezliğinden yakınmıştım hatalı olarak. Hatalıymışım, çünkü Odysseus hiç gitmemiş buraya. Kitapta başka bir yerde geçmiyor yani Gezen Kayalar. Sadece Karadeniz’e çıkışta olduğuna dair rivayetler mevcut, İstanbul boğazı çıkışında yani. İşte Odysseia’ı tam olarak okumadan burada ahkam kesmeye kalkarsam olacağı bu. Peki Joyce bölüme niye bu adı koymuş ya da neden böyle bir bölüm yazmış? Aslında yukarıda söylediğim gibi bir nevi birleştirici bir bölüm bu, hatta minyatür bir Ulysses de diyebiliriz 18 kısım ve bir tamamlayıcı koda ile. Ara bölümler boyunca Dublin ahalisinden bir çok insan su yüzüne çıkıyor, yer değişiyor ya da kayboluyor tıpkı Odysseus’da anlatılan kayalar gibi. Ve tıpkı Ulysses’e başladığımız andaki gibi bu bölüm de – farkına varıldığında tabii- Joyce’un çabası karşısında okuru hayran bıraktırıyor. Şemalardan sonra daha iyi açıklayabilirim sanırım.
Zaman: 14:55-16:00
Sahne: Dublin sokakları
Organ: Kan (Dolaşım sistemi galiba)
Sanat: Mekanik
Renk: Gökkuşağı
Simge: Kentliler
Teknik: Labirent (İki kıyı arasında)
Anlam: Düşmanca çevre
Karışık, değil mi yine? Sanattan girelim, hatta organdan da. Gerçekten de bu bölüm Dublin’in çarklarının iç içe geçmiş haliyle bir mekanik harikası. 18 bölümde farklı ana ve yardımcı karakterleri görüyoruz şu ana kadar tanıdığımız ya da önemsemediğimiz. Verdiğim zaman aralığında -herhangi bir bölümünde-günlük programlarına devam ediyorlar, bir şeyler yapıyorlar ya da , birbirleriyle karşılaşıyorlar tabi arada da. Mesela ilk kısımda Peder Comnee kiliseden çıkarak yarım saatlik bir yolculuk yapıyor bir okula doğru. Bu arada bir çok karakterle karşılaşıyoruz. İkinci kısımda bu karakterlerden herhangi bir farklı bir zamanda farklı bir şey yapmakta belki. On dokuzuncu kısma kadar geliyoruz. Son kısımda da Valilik Süvari Alayı’nın yolculuğunu görüyoruz karşılaştığımız hemen tüm karakterlerle birlikte.

Çarklar dönüyor , kan dolaşıyor şehrin damarlarında, peki olayı ne bu bölümün gerçekten? 30 sayfalık bölümde tüm hareketler zaman ve mekan olarak birbiriyle uyumlu. Joyce tamamen hatasız bir şekilde eline bir kronometre ve bir pergel alarak Dublin haritası üzerinde kurgulamış bütün karakterlerin hareketlerini. Bölüm içindeki tüm hareketleri tek tek analiz ederseniz bir tane bile hatalı cümle bulamazsınız – ki bunu yapan web siteleri de mevcut (https://muziejus.github.io/wandering-rocks/#section_1).

Bölümü iki üç defa okuyabilirseniz belki başından sonuna olan bu labirentte yolunuzu bulabilirsiniz. Neden böyle diyorum, çünkü normal metnin içine bazı interpolasyonlar da yerleştirmiş Joyce. Şöyle; örneğin Corny Kelleher birisiyle konuşurken Eccles caddesinde bir evin penceresinden aşağıya bir şilinlik demir para atılıyor. Ama bakıyorsunuz Corny’nin Eccles caddesi ile alakası yok. Joyce bu konuşmanın olduğu saatte, bölümün başka bir kısmında olan bir olayı da engel olarak koymuş labirentimize. Metin içinde anlayamıyorsunuz okuduğunuzda. Ama o para ile ilgili kısma geldiğinizde bir “haaa” çekip önceki kısımdaki bu girdiyi kontrol ediyorsunuz. İsterseniz hızlı bir şekilde okuyup geçeceğiniz bu bölüm böyle girdilerle uzadıkça uzuyor. Son kısımda süvari alayının geçişiyle herkesi bir kez daha kontrol etme ihtiyacı hissediyorsunuz tabii.

Labirent gibi evet. Peki niye bunca çaba, edebiyat bu mudur gerçekten, matematiği sokmak gerkli miydi gerçekten, diyorsanız , size geçtiğimiz bölümlerdeki yüzlerce ayrı tekniği hatırlatmak isterim. Joyce’un bir projesi bu , mükemmel bir kitap belki de destan yazmak istiyor ve başarıyor dünya edebiyatının bir çok otoritesine göre. Sadece yazım yok bu işin içinde, sadece kelime üretimi, İrlanda tarihi, Shakespeare ya da Hristiyanlık yok bu kitapta, o dönemle ilgili düşünülebilecek her şey var ve klasik bir şey koymamak için elinden geleni ardına koymuyor Joyce.
Yazın ile ilgili konulara da girip sonra bölüme geçeyim. Kısımlarda dolaşırken farklılıklar olduğunu hissediyorsunuz bir parça. Şu ana kadar iki ana karakter üzerinden izledik hikâyeyi. Burada 18 ayrı kısımda rahipten çocuğa farklı karakterlerle uğraşıyoruz. Böyle olunca da yazım tarzı değişiyor her karakterin bulunduğu kısımda. Bazı kısımlar bilinçakışı ağırlıklı olsa da bazıları kamera çekimi gibi anlatılıyor, dil de benzer şekilde değişiyor.
Bir de Armağan Ekici’nin çevirisine göz atma şansı buldum bu bölümle birlikte. Kitabı gönderen Murat beye çok teşekkür ediyorum. Bu bölüm bazında düşüncem metne bağlı bir çeviri olduğu. Genelde anlaşılır kelimeler kullanmayı tercih etmiş ve Fuat Sevimay kadar ana metinden kopmamış Armağan Ekici. Sıkıntılı yanı – belki de internet çağında olduğumuzu düşündüğünden- hiç açıklama ya da dip not kullanmaması. Nevzat Erkmen de böyle yapmıştı ama o daha sonra kitaptan ayrı bir sözlük yayınlamıştı. (Kitaba yakın bir fiyata satılıyordu galiba:) Ulysses’i bazı kaynaklarla beraber okumak en mantıklısı tabii, ama çevrilmeyen İtalyanca/Latince vb. cümleler nedeniyle sadece Armağan Ekici çevirisinden okumak zor oluyor kitabı. Bu değerlendirmeyi de yapayım.
Kısımlara geçelim yavaş yavaş. Daha önce Dublin haritasının yararlarından bahsetmiştim, yukarıda linkini verdiğim siteyi açmadıysanız, okuma esnasında açık bir harita uygulaması bahsettiğim interpolasyonları fark etmenizi sağlar en azından.

Peder Comnee demiştik, daha önce kilisesinde gördüğümüz bu din adamı ölen Paddy Dingham’ın oğlunun bir okula ücretsiz olarak kabul edilmesi için Martin Cunningham’ın bir mektubu üzerine okula gidiyor. Yolda ampute bir denizci, varlıklı bir politikacının eşi, üç Belvedere öğrencisi, dans vs.öğretmeni Dennis Maginni, rehinci Bayan. M’Guinness, bir polis, kondüktör, tanımadığı genç bir çiftle karşılaşıyor, bolca selamlanıp, selam alıyor. Tranvaya biniyor, farklı düşünceler vb. 15:30 gibi bırakıyoruz onu. (14:55-15:30)
Çok kısa olan ikinci kısımda Corny Kelleherla bir tabuta bakıp bir polisle gevezelik yapıyor (muhtemelen muhbirlik yapıyor) (15:15-15:17)
Üçüncü kısımda ampute askerimiz Eccles caddesinde marş söyleyip dileniyor, Katey ve Boody Dedalus’u geçiyor . Molly Bloom’un penceresinden bir demir para düşüyor önüne.(15:13-15:16)
Katey ve Boody Dedalus eve gelip ablaları Maggy’den yemek soruyorlar. Şanslarına Rahibe Mary Patrick çorba getirmiş. Maggy Dilly’nin babalarını görmeye gittiğini söylüyor. (15:25-15:27)
Beşinci kısımda Blaze Boylan’ı yakaladık nihayet. Evet, piçlik var – Ulysses’in diline uyum sağlamak gerekirse- adamda bir parça. Bir kız Boylan için bir meyve sepeti hazırlarken (Molly Bloom’a gidecek muhtemelen), adam da kıza sarkıyor. Burada dil de Boylan’ın zihni ile uyumlu sanki. (15:05-15:09)

Altıncı kısımda Stephen müzik öğretmeni Almidano Artifoni ile görüşüyor , sonra da adam tramvayı yakalamaya çalışıyor (yakalayamadı:) Burada konuşmalar İtalyanca. (15:22-15:24)
Yedinci kısımda Boylan’ın sekreteri ile beraberiz, romanını bitirip akşam çıkmayı düşünen Bayan Dunne, Boylan’dan bir telefon alıyor. Dörtte Lenehan’la buluşacak Boylan. (15:07-15:12)
Sekizinci kısımda Ned Lambert, tarihi bir kitap yazmakta olan Hugh C. Love adında bir rahibe 10.yy’dan kalma bir manastırı gösteriyor. Rahip çıkarken J.J. O’Molloy giriyor ve para problemlerinden konuşuyorlar. (15:18-15:31)

Tom Rochford’ı yarış bahislerini daha iyi takip etmeyle ilgili icadınıNosey Flynn, McCoy ve Lenehan’a gösterirken buluyoruz dokuzuncu kısımda. Lenehan Boylan’a bahsedeceğini söyleyip McCoy ile çıkıyor. Lenehan Rochford’un kahramanlığı ile ilgili bir anekdot anlattıktan sonra bahislere göz atmak üzere Lynam’sa giriyor. Daha sonra McCoy, önceden Bloom’dan aldığını düşündüğü, bir tüyoyu paylaşıyor ama Lenehan ata inanmıyor. Tam bu sırada iki adam da kitap almakta olan Bloom’u görüyor. Lenehan Molly’nin ne kadar işveli olduğundan ve bir ara kendisine de pas verdiğinden bahsediyor ama evli olan McCoy’un kıllandığını görünce Bloom’un oldukça kültürlü birisi olduğunu söyleyip kıvırmaya çalışıyor. (15:08-15:19)
Onuncu kısımda Bloom’u Molly’e kitap seçerken görüyoruz tezgahtan . Bir iki bakınmadan sonra iffetsizlikle ilgili erotik bir roman alıyor. (15:16-15:18)
On birinci kısımda Dilly’i görüyoruz müzayede evinin önünde babasını beklerken (İki saattir bekliyor herhalde Lestrigonyalılardan beri) Babası pub’dan yeni çıkmış. Dilly’i görünce kıllanıyor, Dilly para isteyince de bin dereden su getirerek bir şilin veriyor. Biraz daha uğraşmayla bir iki Penny koparmayı daha başarıyor ama Dilly babasından. Simon Dedalus her şeye rağmen romandaki renkli karakterlerden biri. (15:22-15:26)

Cenazede gördüğümüz Tom Kernan’ın on ikinci kısmı daha çok iç monologla geçiyor, New York’daki gemi kazasını, vatansever Robert Emmet’in asılışını ve Ben Dollard’ın şarkı söyleyişini hatırlıyor. Süvari Alayını görüyor ama selamlamakta gecikiyor. (15:25-15:32)
On üçüncü kısımda Stephen, Dilly, bir de kitapçı var yine. Stephen kendi kitaplarının satılmış olabileceğini düşünerek kitap tezgahına bakarken Dilly yanaşıyor ve aldığı bir Fransızca kitabının iyi olup olmadığını soruyor. Zeki kardeşinin içinde bulunduğu duruma üzülen Stephen, bir anda kardeşlerini kurtarmak ile tamamen kaçmak arasında düşünürken buluyor kendini. (15:30-15:36)
On dördüncü kısımda Peder Bob Cowley ile Simon pederin tefeci Reuben J. Dodd’a olan borcu hakkında konuşuyorlar. Daha sonra Ben Dollard da Cowley’e bir tavsiye veriyor ama adamın durumu da fazla iyi değil. (15:28-15:34)

On beşinci kısımda Martin Cunningham, Jack Power ve John Wyse Nolan ile Dignam çocukları için bağış topluyorlar. Yahudi olarak bilinen Bloom’un bile beş şilin bağışlaması ekibi şaşırtıyor. Daha sonra Şehir Kalem müdür muavini John Henry ve emniyet müdür yardımcısı John Fanning’den bağış toplamaya çalışıyorlar. Bu arada süvari alayı geçiyor. (15:36-15:40)
Onaltıcı kısımda Buck ve Haines ile beraberiz bir kafe restoranda. Stephen hakkında konuşuyorlar ikilimiz. Buck biraz dengesiz olduğunu ve Cizvit geçmişindeki cehennem korkusu yüzünden iyi bir şair olamayacağını ve 10 yıldan önce düzgün bir kitap yazmayacağını söylüyor.(Joyce’un da ilk kitabı 1914’de çıkıyor:) Bu arada John Howard Parnell bir masada satranç oynuyor. (15:23-15:31)
Çok kısa olan on yedinci kısımda uzun isimli Lestrigonyalılar karakteri Cashel Boyle O’Connor Fitzmaurice Tisdall Farrell, Almidano Artifoni’nin arkasında yürümeye çalışırken aynı bölümdeki kör çocuğa çarpıp küfrediyor. (15:35-15:38)
On sekizinci kısımda Dignam’ın oğlu Patrick’leyiz. Vitrinlerin önünden geçip bir çok şey düşünüyor. Çoğunlukla da babasını. (15:17-15:40)

Ve son kısımda Dudley Kontu ve Lady’si ile valilik süvari alayını takip ediyoruz Phoenix Park’tan Mirus Pazarına kadar. Bir gazete haberi gibi anlatım. İlk bölümde Rahip Comnee’yi nasıl selamlıyorsa, süvari alayını da selamlıyor halk. Kilise ve Kraliçe, iki sahip (15:14-15:58)
Kitapta yukarıdaki saatler yazmıyor tabii. Arada bir çok interpolasyon ve eski bölümlere gönderme de var. (Bölüm boyunca birkaç defa Bloom’un Lestrigonyalılar’da nehre attığı broşürün yolculuğunu görüyoruz mesela) Fazla karışık bir bölüm değil aslında, Nevzat Erkmen’in sözlüğünü gerektirmiyor birkaç yer hariç. Ama zevkle okumak için bölüm içinde dolanmak gerekiyor bolca.
Uzun bir yazı oldu. Bu kez bir şarkı ile değil kısa bir filmle veda edeceğim. 2004 yılında birkaç ödül almış, 1904’ün Dublinlilerinin yazdıklarını dinliyoruz kartpostallardan, oldukça etkileyici. On birinci bölüm sirenlerde görüşürüz.
[…] BOLUM-LESTRYGONİANYALİLARDOKUZUNCU BÖLÜM – SKYLLA VE KHARYBDİSONUNCU BÖLÜM-WANDERİNG ROCKSON BİRİNCİ BÖLÜM-SİRENLERON İKİNCİ BÖLÜM-KİKLOPLARON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM – […]
BeğenBeğen