Demek Ulysses’i Okumak İstiyorsun? Bölüm 15-Kirke

Kitabın ikinci ana bölümünün sonuna geldik. Kirke Ulysses’in Gezintilerinin son bölümü. Aynı zamanda kitabın en uzun bölümü. 30-40’ar sayfalık bölümlerin aksine yaklaşık 150 sayfa. Ama gerek anlatım tekniği gerekse içerdiği sürreal halüsinasyonların yer yer anlatıma bile etki etmesi yaşadığımız bu deneyimi daha keyifli bir hale sokuyor.

Kirke bu yolculukta defalarca ismini andığımız bir karakter. Odyessia’da 10. Kitaptayız, Yeraltı Krallığının öncesinde. Lestrigonyalılarla olan tatsız karşılaşmadan sonra Kirke’nin adasına çıkıyor Odysseus önce bir erkek geyik vurup adamlarına ziyafet çekiyor sonra da ekibi ikiye bölüp yarısını Eurylokhos’un emrine veriyor. Çekilen kura sonucu adayı keşif işi de bu ikinci ekibe kalıyor. Kirke’nin sarayını bulan Eurylokhos’un takımındaki tüm adamlar Kirke’nin menfur büyüsü nedeniyle domuza dönüşüyor. Eurylokhos dönerek Odysseus’a haber veriyor, O da saraya tek başına gitmeye karar veriyor. Saray’a girmeden önce Hermes kahramanımızın yolunu kesiyor ve ona büyüden korunmasını sağlayacak sihirli bir sarımsak (Moly?) veriyor. İçeride Kirke’nin büyüsünden kurtulan Odysseus Kirke’ye adamlarını büyüden kurtarıp bırakacağına dair söz verdiriyor. Sözünü tutan Kirke, bunun üstüne bir de herkesi bir yıl boyunca sarayında ağırlıyor. Bir yılın sonunda adamları Odysseus’u kendine getiriyor ve yine Kirke’nin tavsiyelerine uyarak Yeraltı krallığına olan yolculuk başlıyor.

Şemalara bakalım yine, sonra bölüme geçelim.

Zaman: 23:00-24:00 (Gilbert’de 24:00 geçiyor)

Sahne: Genelev (Dublin’in o dönemki “Red Light District”i 82 Tyrone Street. Kitapta gecekent olarak geçiyor)

Organ: Locomotor apparatus (İnsan ve hayvanlarda hareketi, bir yerden bir yere götürmeyi sağlayan organ/araç) (Linati  şemasında iskelet de geçiyor)

Sanat: Büyü (Linati’de Dans geçiyor)

Renk: Menekşe rengi

Simge: Fahişe (Linati’de zooloji, kişiselleştirme, panteizm, büyü, zehir, panzehir, film şeridi geçiyor)

Teknik: Halüsinasyon (Linati’de patlayan görüş olarak geçiyor (Exploding vision)

Anlam: Erkeklerden nefret eden dişi ogre

Ulysses’in on beşinci bölümü aslında oyun şeklinde yazılmış. Hatta “Ulysses in Nighttown” şeklinde bir tiyatro oyunu olarak da uyarlanmış 1950’lerin sonundan itibaren. Peki Joyce neden bu bölümün tekniğini basitçe “tiyatro” olarak belirtmemiş şemalarda da halüsinasyon demiş. Tiyatro’da halüsinasyon sahneleri olamaz mı?

Bunu bölümün içeriği hakkında biraz bilgi vererek açıklamaya çalışayım, benim de anladığım kadarıyla. Bir oyunu yazarken geleneksel bir tarz kullanılır. İki ana unsur vardır bu anlatımda; ilki bir kamera ya da belki tanrı anlatıcının; sahne, olan olaylar, geçişler, hareketler vb. hakkında kesin ve tereddüde yer vermeyecek şekilde bilgi vermesi, ikincisi ise diyaloglardır. Ana oyun diyaloglardadır, realist, romantik, gotik, doğa üstü her şey olabilir diyaloglarda oyunun konusuna bağlı olarak. Diğer anlatım sadece sahnelerde ne olacağını söyler yönetmene ve oyunculara, dolayısıyla düz ve anlaşılır olmak zorundadır.

Biz de tipik bir gecekenti giriş sahnesiyle başlıyoruz bölüme, sokak anlatılıyor, farklı karakterler görünüp bir şeyler söylüyor, Stephen ve Bloom giriyor yavaş yavaş oyuna. Arada bu ikisinin bazen aşırıya varan halüsinasyonlarına şahit oluyoruz ve sonunda bölümü bitiriyoruz, demek isterdim ama diyemiyorum her zaman olduğu gibi. En başlardan itibaren bu bahsettiğim sahnelerin dışında da bir gariplik olduğunun farkındayız metnin içinde. Bölüm içinde ilerlerken bunun burada ne işi vardı diyoruz, ya da başlangıçta retriever olan bir köpeğin türü metin içerisinde sürekli değişiyor. Tramvay zilleri bize ayrı bir karakter olarak cevap veriyor, bir halüsinasyonun içindeyken gerçek gibi görünen bir şey oluyor, ya da normal hayat akışında aşırı saçma bir şey meydana geliyor. Bu da neyin nerede başlayıp bittiğini, tam olarak fark edemememizi sağlıyor.

Sonlara doğru bölüm iyice coşuyor. Zaten kitap içerisinde gördüğümüz ya da isimlerini duyduğumuz karakterler bir bir sahne alıyor bu renkli gösteride. Ama ortalara doğru bu karakterlerin arasına, Öpücükler, Çanlar, Bebekler ve Emzikliler, Ölü Eli, Kasket, Dünyanın Sonu, 8 Mutluluk, bir anekdotta geçen Ayık ve Zilzurna Filip, Kapı Kolu, Kırpık Oğlan, Günün Saatleri, Tüm Kutsanmışların ve Tüm Lanetlilerin sesi gibi farklı kişi/kavramlar ekleniyor. O tamamen gerçek olduğunu kabul ettiğimiz ara metinler bile bir ara bölümün dumanlı havasından nasibini alıyor. Yani bu bölümde sadece Leopold ve Stephen’ın halüsinasyonları ile uğraşmıyoruz. Baştan beri her şeyi bilen düzenleyici’nin de halüsinasyonlarını tadıyoruz. Böyle olunca da bize 100 yıllık bu yeni deneyimi hazmetmek kalıyor.

Bu bölüm kitabın yasaklanmasındaki önemli rol oynuyor aynı zamanda. Yo, sahne seçimi değil öyle ekstrem olan. Fiilen gerçekleşen bir şey olmuyor zaten spoiler vermek gerekirse. Ama örneğin Bloom’un genelev patroniçesi Bella (Halüsinasyonda Bello oluyor bir ara) ile düşlediği bir bölüm var ki; Bloom’a ait, kitabın baştan beri hafiften fark ettiğimiz, bütün gizli fanteziler açığa çıkıyor. Burada Bloom’un da birkaç defa farklı şeylere dönüştüğünü de belirteyim.

Başlangıçta yukarıda söylediğim gibi bir sokak girişi ve oradaki karakterler giriyor sahneye. Tanıdık tipler çoğu, Lestrygonyalılar’daki dondurma arabası ve Cissy Caffrey bile var. Stephen ve Lynch girince onlara yaklaşan Patroniçe’den durumu kavrıyoruz. Burası bir genelev sokağı ve adamlarımızın niyeti belli.  Ama onlarbu ilk evi tercih etmeden ortadan kayboluyor.

Bloom giriyor sahneye berber vitrinindeki aynalı bir tanıtımla, onun da kafası güzel, midesi kazınıyor, atıştırmalık et alıyor, az kalsın bir tramvayın altında kalacakken garip bir diyalog bir şeylerin farklı olduğunu düşünmemize neden oluyor. Bundan sonra da Annesi, babası, Molly ve Gerty’nin bulunduğu (bir ara sabundan bir güneşin de dahil olduğu) bir halüsinasyon giriyor devreye, Bloom’un genel olarak ahlaksızlıkla suçlandığı. Halüsinasyonun son kısmında eski flörtü Bn.Breen’e kur yaparken buluyoruz Bloom’u.  Breen’in Ulysses okurlarına hiç de yabancı olmayan “Evet, evet, evet” nidalarıyla bitiyor bu kısım.

Bundan sonra gerçeğe çıkıp çıkmadığımızı tam olarak anlamasak da normal gibi geliyor bize. Her zamanki gecekenti sefaleti, Bloom aldığı eti bir köpekle paylaşıyor. İki bekçi huzur bozmaktan sorguluyor Bloom’u, olay yavaş yavaş şiddetleniyor, Dublin’de yaşayan kim varsa – ve o gün ölen  Paddy Dignam dahil- herkesin katıldığı bir mahkemeye dönüyor Bloom bir sabotajcı, kalpazan, çift eşli, muhabbet tellalı ve boynuzlu olarak suçlu bulunuyor bu 20 sayfalık mahkeme boyunca.

Zoe diye bir fahişe Bloom’u Bella Kohen’in yerine alıyor Stephen’ın babası olduğunu düşünerek (İkisi de siyahlı sonuçta:), arada uğurlu patatesini de alıyor adamdan. İçeri girerken Bloom’un başkan olma törenine şahit oluyoruz, sonra da tören İrlanda’nın kurtarıcısı yeni Bloomsalem’in yöneticisi olarak taç giymeye kadar uzanıyor. Blomm için birçok kadın kendini öldürüyor. Sonlara doğru Bloom’un bu kutsanması yine suçlanmaya dönüşüyor Ahlaksız Bloom bir ara kadına dönüşerek 8 çocuk doğuruyor.

Genelevin içindeyiz, Stephen, Lynch, Bloom ve fahişeler Zoo, Kitty, Florry ile. Stephen aynı kafası bulanık genç çocuk, yine büyük konuşuyor piyanoyla ilgili ve Florry kıyametle ilgili bir kehanet sanıyor bunları. Kıyamete ilişkin bir halüsinasyonda Bloom’un dedesi seks ile ilgili dersler veriyor sonra.

Az sonra Patroniçe Bella Cohen (Kirke) sahneye giriyor ve olaylar gelişiyor. Bella Bello’ya dönüyor ve feminize Bloom’u bir çok aşıdan aşağılayıp domine ediyor. Sadizm ve mazoşizm burada gözler önünde. Bloom’un geçmiş günahları, erkekliği , Boylan ve aldatılma üzerinden bir çok aşağılanma da mevcut.  Bello, Bloom’suz bir evin belki daha iyi olacağını düşünürken Bloom ölüyor, ama halüsinasyon bitmiyor, bundan sonra da saf temiz bir peri de Bloom’la alay ediyor kirli zihni için. Bloom’un perinin kendi cinselliğini sorgulaması ile bu oldukça uzun halüsinasyon sahnesi sona eriyor. Bella içeri gireli birkaç saniye olmuş daha.

Bella hesap kitap işinde. Stephen herkes için ödeme yapıyor, Bloom kendi parasını ödeyip Stepan’a geri veriyor para üstünü. Bu arada patatesini geri almayı da başarıyor. Buralarda Stephen’a göz kulak olduğunu görüyoruz Bloom’un , parasını kaybetmemesi için kendi üstüne alıyor mesela. Zoe bu arada el fallarına bakıyor, Bloom’a kılıbık koca deyince Molly ile Boylan’ın ilişkisi ile ilgili bir halüsinasyon görüyoruz, Bloom da evin Boylan’a her türlü desteği veren kahyası.

Bundan sonra Stephen’ın Paris günlerini dinliyoruz, herkesten kaçışını . Kimin olduğu fazla belli olmayan farklı bir dans halüsinasyonundan sonra, başı dönen Stephen annesinin hayaleti ile karşılaşıyor. Hala ölümünden pişman bir halde sorular soruyor, ama annesi yine tanrısının laneti ve rahmetinden bahsedince iyice korkuyor Stephen.         Sopasını sağa sola sallıyor hayaleti kovmak için, bu arada avizeyi kırıyor gerçek hayatta. Bella polis çağırıyor Stephen kaçıyor. Bloom uzun bir pazarlıktan sonra ikna ediyor Bella’yi.

Aşağıda iki İngiliz askeri çıktıkları Cissy Caffrey’e laf attığı gerekçesiyle Stephan’ın üzerine yürüyor, Birkaç kişi ve Bloom ayırmaya çalışıyor. Stephen yine dan dun konuşuyor İngiltere Kralı hakkında. Kral, Yurttaş, İrlanda’yı temsilen Yaşlı Büyükanne, o şarkıdaki Croppy Boy ve daha bir çok kişi müdahil oluyor kavgaya. Fazla bekleyemeyen Lynch (Judas) ihanet ederek ayrılıyor ortamdan. Bir yumrukla devriliyor Stephen, bekçiler geliyor. Onları ikna edemeyen Bloom’un yardımına oradan geçen cenazeci Corny Kelleher yetişiyor. Olay tatlıya bağlanıyor, kalabalık dağılıyor. Stephen kendine gelmeye çalışıyor ve 15.bölümü bitiriyoruz biz de.

Bloom ve Stephen arasındaki yakınlaşma bu bölümde başlıyor. Zaten bölümün sonunda Rudy’nin ortaya çıktığı halüsinasyon, Bloom’un yerini Stephan’la dolduracağını düşündürüyor bize. Son kısımlarda İngiltere ve Papa’yı bırakmış olan Stephen’ın üçüncü sahibi olan İrlanda’ya da bağlı olmadığını hissedebiliyoruz.

Görüldüğü gibi Bloom ve Stephen’ın halüsinasyonları ile birlikte (Kaç defa kullandım bu kelimeyi acaba?) kitabın kendi bilinci de ön planda bu bölümde, aslında olan biten çok fazla şey yok tüm kitap boyunca olduğu gibi. Ama bu sanki yaşayan bir kitap ve bir düzenleyicisi olduğundan her an her şeyi bekleyebiliyoruz, kitabın halüsinasyonlar görmesini bile.

Evet Odysseus’un Gezintileri bitti. Bir sonraki bölümde, yani “Eve Dönüş”ün ilk bölümü Eumaios’da görüşmek üzere. Bu kez bölümü ilgili bir video/şarkı yerine Ulysses’in Norgunk yayınlarından çıkan basımının çevirmeni Armağan Ekici ile yapılan bir söyleşiyle kapatacağım. Kendisi- tıpkı diğer Ulysses çevirmenleri gibi- kitap hakkında oldukça tutkulu. Gerek Joyce, gerek kitapla ilgili her şey ve gerekse çevirme serüvenine ilişin ilginç notları benim gibi keyifle dinleyebilirsiniz .

“Demek Ulysses’i Okumak İstiyorsun? Bölüm 15-Kirke” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s