Sembollerle dolu bunaltıcı bir kitap. Aynı zamanda tam bir sanat eseri. Vivaldi’nin Dört Mevsimi’ni dinlemek gibi belki de. Sadece üç bölüm var ama burada.
İlki “Pencere”, giriş bölümü . Giriş dediysem öyle giriş gelişme sonuç gibi değil. Kitabın en uzun bölümü: 19 uzun/kısa (en kısası 3 satır) kısımdan oluşuyor. Ziyaretçileriyle beraber kalabalık bir ailenin adalardaki (Prenses değil:) yazlık evindeyiz. Virginia Woolf sağ olsun, bölüm boyunca bir karakterden diğerine, bir zamandan başkasına atlıyor çekirge gibi. Beyinlerin içinde ambale oluyoruz güzel güzel o eski meşhur bilinç akışı tekniğiyle. Anlatıcı 3.tekil şahıs tanrı anlatıcı, değişmiyor. Ama bilinçlerin içindeyken – başka bir yerde olmuyoruz zaten bölüm boyunca- o karakterden yaşıyoruz kitabı.
Ve o karakterlerle veriyor vermek istediğini bize Woolf. Biraz gereksiz bir cümle oldu evet ama yazarın yapmak istediğini- yaptığını daha doğrusu, çarpılırım şimdi yapamamış dersem:) – başka türlü açıklayamıyorum galiba. Bay Ramsey üzerinden mesela dünya görüşünü, felsefesini aktarırken Lilly Brescoe üzerinden kadının özgürlüğünü işliyor. (Açıklayamadıysam benim beceriksizliğim yüzünden, kusura bakmayın)
Üç bölüm demiştim, diğerlerini de anlatmaya çalışayım. İkinci bölüm “Zaman Geçiyor”da, zaman geçiyor gerçekten 🙂 Zaman geçiyor ve biz bu yalnız yazlık evin yavaş yavaş çözülmesini görüyoruz en uzun süreyi kapsayan bu en kısa bölümde. Zamanla beraber hayatlar da geçiyor ama.
Son bölümde kitabın ismindeki “Deniz Feneri” var. İkinci bölümde, yukarıda bir çok defa tekrarladığım gibi, zaman geçmiş, insanlar toplanmış ve bir sonucu yaşıyoruz. Aslında sonuç da yok sonda, yine de kitap bitince, “Aa, ne oldu?” demiyorsunuz. Bir tatminsizlik yaşanmıyor yani.
Erkekler/kadınlar, hayatın anlamı, zamanın yıkıcılığı ya da yapıcılığı (artık neresinden bakarsanız) , insanların dış ve iç dünyalarının ayrımı gibi bir çok teması var kitabın. Ve başta söylediğim gibi bolca sembol de var En başta deniz feneri:)
Gerçekten çok güzel yerler var kitapta. Ama dikkatli okumanız lazım aynı zamanda. Bir yerde boş bırakırsanız kitap alıyor başını gidiyor, siz de sıkıldığınızla kalıp arada, a burayı ne kadar güzel yazmış diye tatmin ediyorsunuz kendinizi, kitap ama sıkıcılığıyla kalıyor kafanızda.
Dönemine göre gerçekten büyük bir yazar Woolf. Kesinlikle over-rated birisi değil, kendisine verilen değeri sonuna kadar hak ediyor. Ama yazar için bir başlangıç kitabı olarak da düşünemem bu eseri. Yazarın düşünce yapısını anlamak için Kendine Ait Bir Oda yeterli sanki. Bu daha çok tekniğinin zevkine varmak için okunacak bir kitap bence. Ama nasılsa yolunuz yazarla kesişince okumak isteyeceksiniz yine de bunu . O yüzden iyi okumalar şimdiden.