Ateş Vaazı[1]
Nehrin tentesi çökmüş, son yapraktan parmaklar da
Kavrayıp ıslak kıyıyı gömülüyor içine. Rüzgâr geçiyor
Kahverengi topraklardan usul usul. Su perileri ayrılmış. [2]
Tatlı Thames, yavaşça ak, bitecek birazdan şarkım.[3]
Nehir artık taşımıyor boş şişeleri, sandviç paketlerini
İpek mendilleri, karton kutuları, izmaritleri
Ya da yaz gecelerinin diğer şahitlerini. Su perileri ayrılmış.
Ve arkadaşları, kenti yönetenlerin aylak mirasçıları;
Onlar da ayrılmış, adres bile bırakmadan.
Leman Gölünün kıyısına oturup ağladım…[4]
Tatlı Thames, yavaşça ak bitecek birazdan şarkım.
Tatlı Thames, yavaşça ak, çok fazla uzatmayacağım
Ama arkamda soğuk bir nefesle duydum sesini[5]
Kemiklerin tıkırdaması ve kıkırtılar kulaktan kulağa geçti
Bir sıçan sürünüyordu sessizce bitkilerin arasında
İğrenç göbeğini kıyıya sürterek
Ben donuk kanalda balık avlarken[6]
Bir kış akşamı, gazhanenin arkasında ,
Aklım kral kardeşimin uğradığı deniz kazası[7]
Ve ondan önce ölen kral babamda.
Islak zemine uzanmış beyaz çıplak bedenler,
Ve küçük, alçak ve kuru bir tavanarasına savrulmuş,
Yıldan yıla bir sıçanın ayaklarıyla takırdayan kemikler.
Ama arkamda zaman zaman duyarım[8]
Baharda Sweeney’i Bayan Porter’a getiren[9]
Korna ve motorların sesini .[10]
Ah, ay parlıyordu Bn. Potter’ın
Ve kızının üstüne
Onlar ayaklarını yıkadılar sodalı suyla.[11]
Et, O ces voix d’enfants, chantant dans la coupole![12]
Twit, twit, twit
Cik, cik,cik, cik, cik, cik
Canice zorlnmş
Tereu[13]
Hayal Şehir[14]
Kış vakti bir öğlen, kahverengi sisin altında
İzmirli tüccar, Bay Eugenides,[15]
Tıraşsız, cebi kuş üzümüyle dolu,
C.i.f.[16]Londra damgası görünüyor belgelerde,
Kabaca bir Fransızcayla teklif etti
Cannon Caddesi Otelinde bir öğle yemeği ve
Sonrasında Metropol’de[17] bir hafta sonu geçirmeye.
Menekşe saatlerinde günün, gözler ve sırt
Doğrulurken eğildiği masadan, insan makinesi
Beklerken ite kaka çalışan bir taksinin beklediği gibi
Ben, Tiresias[18], iki hayat arasında ite kaka çabalayan,
O buruşuk kadın göğüslü yaşlı adam, kör olsam da görebiliyorum
Menekşe saatlerinde günün, akşam saatinin eve doğru
Gayretini ve yuvaya getirmesini gemicileri denizden,[19]
Daktilocu kızı, çay saatinde evde, kahvaltısını toplarken, ocağı
Yakıp, konservelerden yiyecekleri çıkartırken.
Pencerenin dışına cesurca yayılmış,
Güneşin son ışınlarının dokunduğu kuruyan kombinezonları,
Divanın üstü (geceleri yatak olarak kullandığı)
Uzun çoraplar,terlikler, gecelikler ve korselerle dolu
Ben, Tiresias, yaşlı adam pörsümüş koca memeli,
Sahneyi görüp, tahmin ettim gerisini –
Gözledim ben de beklenen konuğu.
Genç adam, kan çıbanlı olan, girer
Cüretkar bakışıyla,küçük bir emlakçı katibi
Aşağı tabakadan ama kendine güveni var
Sanki Bredford’lu [20]bir milyonerin ipek şapkası gibi.
En uygun zaman şimdi diye düşünür adam
Yemek bitmiş, kız yorgun ve sıkılmış
Okşama çabaları istenmese bile tam
Adamın girişimlerine hala karşı çıkılmamış.
Kızarmış ve kararlı, saldırır adam bir anda
Arayan eller karşılaşmaz bir müdafaayla
Kibri gerek duymaz zaten bir karşılığa
Ve neşeyle karşılar bu umursamazlığı o da.
(Ve ben, Tiresias, önceden çektim tüm bu acıları
Yaşananları; bu divan ya da yatak üzerinde,
Ben, ki yerim Teb’in[21] surların aşağı yanı
Ve yürürüm ölülerin en aşağılığı ile birlikte)
Son bir aferin öpücüğü daha bağışlar kıza
Ve karanlık merdivenlerde yolunu bulmaya çalışır..
Döner ve bir anlığına aynaya bakar kız
Sevgilisinin ayrıldığını tam ayrımsamadan
Beyninden tek bir derme çatma düşünce geçmekte
“Eh, neyse ki oldu, bittiğine sevindim”
Bu güzel kız bir gün, çılgınlığa kapılıp da
Yalnız başına yeniden odasında dönüp durursa
Elleri otomatik olarak saçına gider düzeltmek için,
Sonra da bir plak koyar gramofona[22]
“Denizdeyken bu müzik nüfuz etti bana”[23]
Ve Strand’dan Kraliçe Victoria caddesine[24] dek
Ah,Şehir, Şehir. Bazen Aşağı Thames caddesinde
Bir meyhanenin dibinde, duyarım
Bir mandolinin keyifli sızlanmasını,
Ve fildişi beyazı ile altından destansı ihtişamıyla
Magnus Martyr kilisesinin duvarları
Yanında öğle keyfi yapan balıkçılardan
Gelen takırtı ve lakırdıları.
Irmak terler[25]
Yağ ile katranla
Mavnalar yüzer
Sular alçaldığında
Kızıl yelkenler
Şişmiş
Rüzgaraltına, döndür koca sereni
Mavnalar yıkıyor
Sürüklenen kütükleri
Greenwich’in aşağısını geçip
Köpekler adasını atlarlar
Weialala leia
Wallala leialala[26]
Elizabeth ve Leicester[27]
Çarpan Kürekler
Pupa düzelmiş
Yaldızlı deniz kabuğu
Kırmızı ve Altın
Sert dalgalar
İki kıyıya da vurdu
Güneybatı rüzgârı
Aşağı taşıdı akıntıda
Çan seslerini
Beyaz Kulelerin
Weialala leia
Wallala leialala
“ Tramvaylar ve tozlu ağaçlar
Highbury doğurdu beni.. Richmond ve Kew [28]
Bozdu beni. Richmond’da dar kanolar
Sırt üstü yatarken kaldırdım dizlerimi”
“Ayaklarım Moorgate’de[29] ve kalbimi
Aldım ayaklarımın altına. Olduktan sonra
Ağladı. Bana ‘Yeni bir başlangıç’ vaat etti.
Ben yorum yapmadım. Neden güceneyim ki ona?”
‘Margret Kumsalında[30]
Birleştiremem
Hiçbir şeyle hiçbir şeyi
Kirli ellerin kırık tırnaklarında
Mütevazi bir halk benimki, bekleyemezler
Hiçbirşeyi ‘
la la
Kartaca’ya o zaman geldim. [31]
Yanıyor yanıyor yanıyor yanıyor[32]
Ey Tanrım çıkar beni dışarı[33]
Ey Tanrım çıkar beni
Yanıyor
[1] Buda tarafından verilen , dünyevi ihtiraslara karşı oyma üzerine vaazlar.
[2] Nymph – BU bölümdeki iki gönderme (Spenser ve Day) de geçiyor.
[3] Edmund Spenser’in Prothalamion şiirinden
[4] Eski Ahit – Mezmurlar’dan “Babilin ırmaklarının kıyısında oturdum ve ağladım”a gönderme. Leman İsviçre’deki Cenova Gölünün Fransızcası Eliot Çorak Ülke’yi yazarken burada bir süre rehabilitasyona girmiş.
[5] Andrew Marvel- To his Joyhy mistress- Eliot Zamanın kanatlı arabasını ölüm ile değiştiriyor.
[6] Balıkçı Kral- Kelt mitolojisinden bir efsane. Daha sonra bir çok eserde boy göstermiş, kutsal kase efsaneleri arasına girmiştir. Şiirde de kendisine bolca atıf yapılmış
[7] Yine Tempest-W.Sahkesapeare
[8] Andrew Marvel- To his Coy Mistress
[9] Sweeney Eliot’un başka eserlerinde dekullandığı kaba bir erkek karakteri,
[10] The Parliement of Bees- Johhny Day (Şiirdeki Diana ve Actaeon’u değiştirerek motor sesleriyle günümüze uyarlıyor Eliot. Avcı tanrıça Diana’yı mağarada banyo yaparken görüyor. O’da adamı geyiğe çeviriyor.
[11] Eliot döneminde popüler, seks ile ilgili bir şarkı./ Sodalı su vaftiz suyu gibi temiz olmadığındna, ahlaksız şeyleri çağrıştırabilir?
[12] Verlaine- Pastoral “Ah, çocukların sesleri kubbe içerisinde şarkı söylüyordu.” Buda’nın vaazındaki gibi, kendini dünyevi zevklerden mahrum bırakan bir şovalyenin öyküsü
[13] Burada 2. Bölümdeki duvar resminde geçen Kral Tereus’un Filomeli’ye tecavüz sahnesi anlatılıyor. Tereu aynı zanmanda bülbül sesi olarak da kullanılmış Elizabeth dönemi şairleri tarafından
[14] İlk bölümde geçiyor. C.Baudiliare-Yedi Yaşlı Adam
[15] Tarotlardaki tek gözlü tüccar
[16] Nakliye ve sigorta satıcıya ait anlamında bir deniz ticareti terimi
[17] Hem Cannon Cadesi Oteli , hem de Metropol’ün dönemin gözde eşcinsel mekanlarından olduğu söyleniyor.
[18] Ovid’de de geçen lanetlenmiş, çift cinsiyetli, dünyayı her iki cinsin bakış açısından görebilen kahin, yaratık. Eliot’uın notunda kendisinin gerçekte bir karakter olmamasına rağmen şirdeki en önemli kişi olduğu, bütü erkekler ve kadınların tek kişi olduğu onların da Tiresias olduğu ve onun gördüğünün aslında bu şiirin özü olduğu söylenmekte.
[19] Eliot’un notu, tam Sapho’nun dizesi olmayabilir ama akşam evine dönen liman işçileri ya da balıkçılar kalmış aklımda
[20] 1.Dünya savaşı sonrsında zenginlerin çıktığı bir kent
[21] Tiresias’ın yaşadığı yer
[22] Olicer Goldsmith- Vicar of Valley
[23] W.Shakespeare – Tempest
[24] Londra’da caddeler
[25] Thames kızlarının şarkısı. Elitor bunu Wagner’in Götterdämmerung operasındaki Ren-kızlarına benzetiyor
[26] Götterdämmerung operasında geçiyor
[27] Kraliçe 1.Elizabeth ile Leicester Dükü arasındaki umutsuz aşk
[28] Dante – Araf V.133’e gönderme. Hepsi Londra’da bölgelerin isimleri . Richmond kayıklarıyla meşhurmuş
[29] Londra’da yoksul bir mahalle
[30] 1921’de Eliot’un ruhsal bir tükenme nedeniyle rehabilitasyona girdiği bölge
[31] Aziz Augustin’imn itirafları
[32] Eliot’un notu. Henry Clark Warren’in Çevirilerle Budizm kitabından. Ateş vaazının tam metnindne alınmış ve Dağdaki vaaz kadar önemli.
[33] Aziz Augustin’imn itirafları