Şiir kitabı okumak, hatta böyle seçme şiirler okumak garip oluyor biraz. Kendi şiir geçmişimi anlatmıştım galiba başka bir yazıda. Ortaokul-lise türkçe/edebiyat dersleri dışında, ilk gençlikte Orhan Veli, biraz Nazım Hikmet ve tabii Cemal Süreya vardı bir parça da hayatımda. Hayat ilerledikçe başkalarını da tanıdım tabii, çoğu hitap etmedi bana ama. Çeviri şiir olayına ise hiç girmemiştim o yıllarda, belki bir “if” vardı okuduğum, ya da ölü ozanlar derneği katkısıyla “Whitman”, ya da birkaç Bukowski şiiri. Tabii şarkılardan geçtiğim şiirler de oldu. Ama bu işe aslen bu yıl girdim. giriştiğimiz çeviri şiirler listesi epey bir altyapı sağladı bana. Bundan sonra giriştim ben de bulabildiğim şairleri okumaya.

Benim incelediğim şairler arasında 2 kişi dikkatimi çekmişti başta. Bunlardan birisi Ahmet Şamlu diğeri ise şu an okumakta olduğunuz incelemenin kahramanı Jacques Prevert. Hatta o dönem de iki üç şiirini paylaştığımı hatırlıyorum kendisinin. Şair bizde garip akımı şiirin duvarlarını yıkmaya başladığı dönemde çoktan sallamış Fransa’yı, hem bizimkiler gibi aylaklık vb. sorunların ötesinde Alman işgali altında, yazmış şiirlerini – ki bazı şiirlerindeki antimilitarist parlamalar gösteriyor bunu bolca- Aslında yazmayacaktım bunların hiçbirini, ne gerek var bu Türkiye’de epeyce tanınan şairin hayatını, idealini, etkilerini yazmaya. Şiirleri kendisi yerine konuşuyor zaten, Prevert internette en çok görebileceğiniz şairlerden biri.
Peki siz ne bekliyorsunuz şiirden? Sizi anlatmasını mı, yücelik mi, tüylerinizi diken diken etmesini mi, güldürürken düşündürmesini ya da ağlatırken sevindirmesini, yoksa sadece küçük bir aşinalık mı beklediğiniz Ne istiyorsunuz bir şiirden siz? Bilmiyorum, aslında, çok göreceli – herkes her şeyi umabilir. Mesela ben saçma olmasını beklerim şiirimden – öyle diyorum en azından eşe dosta. Ama bir şiir okuduğumda hafif bir gülümseme beni bağlıyor normalde. Komik olması filan değil bahsettiğim şey, sıcaklık galiba ya da sadece o gülümsetme becerisi tam olarak adlandırmak gerekirse.

İşte Prevert de bunu tam olarak başaran nadir şairlerden, şahsi fikrime göre. Yani ben çok sevdim kendisini. Bu kitap özelinde değil tabii sadece. E.Canberk ve M.Cengiz’in çevirdiği bu kitap sonuçta şairin son yıllarında çıkan birkaç toplama şiir kitabından birisi. Başına bir yaşam öyküsü ve şairin şiir sanatı ve bunun gelişimiyle ilgili iki metin koymuşlar ki bana oldukça uzak. Sadece şiiriyle ilgileniyorum ben çünkü; nasıl yazdığı, yazarken neler hissettiği ya da ne demek istediği edebiyat eleştirmenlerinin işi.
Bu ufuk açıcı metinler ve birkaç fotoğraftan sonra kitaba adını veren kahraman çıkıyor nihayet sahneye, Seçme Şiirler. İncecik kitaba uzunlu kısalı 50-60 şiir sığdırmışlar Örnek mi? İnternette yüzlerce var, ama illa bu kitaptan olacak derseniz size bir fikir vermek için bunlar uyghun olabilir belki.
FIRTINA VE AYDINLIK GÖK PARÇASI Deli bir köpek bir sağlık evinin koridorlarında arıyor ölmüş sahibini geçen yazdan beri Bir ağaç ya da bir duvar saati bir kuş bir bıçak kötü bir haber iyi bir haber Senin çocuk yüzün korkunç bir kaymak gibi kaskatı oldu birden Gülümsemen bir dişli çark gibi dönmeye koyuldu. . yitmiş kasılmış gizlenmiş Ve şaşılası suyu senin yeşil ve kurşuni gözlerinin kurudu Şimşek kinin sıkıntısı ve bilmenin küçük kara şimşeği ışıdı benim için Bütün yer yüzünün işareti ters yöne çevrilmiş herkesteki yüz umutsuzluğun ve uyanıklığın bildirisi Ve sonra birden bire hiçbirşey hiçbir şey senin çocuksu saf yüzünden başka yapayalnız sönmüş bir yanardağ gibi Ve sonra yorgunluk kayıtsızlık kibarlık ve uyumak umudu ve hattâ gülümsemek cesareti.
Ya da
Paris'te Geceyarısı Üç kibrit çaktım karanlıkta arka arkaya Birincisi yüzünü görmek için toptan İkincisi gözlerini görmek için Üçüncüsü ağzını görmek için Sonra kararttım dünyayı Hatırlamak için bütün bunları Kollarımda sıkarak seni.
Fransızca bilmediğim için çeviri kaliteleri hakkında fazla yorum yapamıyorum ama kitapta batan tek-tük dizeler var. İlla ki vardır başka çevirisi de, yani İngilizce çevirisini fazla bulamadım şairin ama daha 50’lerden itibaren kim varsa tanıdığımız, sevdiğimiz, çevirmiş Prevert’i Türkçe’ye. Neyse uzatmayayım, ne incelemeye benzedi, ne de şairi tanıtmaya, isteyen şikayet edebilir. Şairane bir şeyler bile yazamadım buraya alışılageldiği gibi. Zaten benim yazmama ne gerek var. Karıştırmayın hiç beni, ekşi sözlükte bile en az 20 şiiri var. Benim gibi geç tanışanlardansanız eğer, –ya da henüz görmediyseniz kendisini- açın okuyun sonra siz karar verin değip değmeyeceğine. Sonuçta hayat kötü şairleri tanımak için çok kısa. Ben kabul ettim kendisini ama içeri.