Başlangıçlar önemlidir. Yaratılışlar da öyle. Tüm uygarlıklar öncelikle bir yaratılış hikayesi bulmuş kendilerine. Galiba herkes düşünmeye başladığında, ilk önce nereden geldik diye soruyor kendilerine. Semavi dinlerinkini biliyorsunuz zaten. Altı günde yaratmış Tanrı/Allah her şeyi, yedinci gün dinlenmiş. Çok daha uzuyor tabi, şekilleniyor dinine göre. Şeytan bazen bir isyankar melek oluyor ademe direnen, Liliith çıkıyor bazen de. Aslında zevkli konular. Ama biz daha önce bahsettiğim gibi Antik Yunan’dan başlayacağız ve ekürisi Roma’dan.

Şu anda bildiğimiz, belki de inandığımız, varoluş teorisine aşinasınızdır, en azından ismine. Big Bang. Tek bir noktadan genişlemesi evrenin, bir nevi bilinmeyenden bilinene geçiş diyebiliriz. İlginç bir şekilde Yunan Mitolojisindeki başlangıç da Kaos.

Öncelikle geçen bölümde belirttiğim bir şeyi tekrarlamak istiyorum. Mitoloji dediğimiz olaylar ya da masallar bize bildiğimiz insanlar tarafından ulaştırılıyor, ama ne kadarı eski söylencelerden ne kadarını kendileri üretmiş bilmiyoruz tabii. Yunan mitolojisindeki bu yaratılış konusu da Hesiodos’un kitaplarında geçiyor büyük bir oranla.

Neyse dediğim gibi Kaos var başlangıçta belirsizlik. Bu şekilsiz şeyden nasıl olduğunu anlayamasak da Nyx (Gece) ve Erebus (Karanlık) doğuyor. Tabii bundan sonraki bilumum rol yapma oyunlarında ve vampir filmlerinde isimlerinin kullanıldığını söylemem gerek yok ikisinin.
Hesiodos başlangıç için fazla ayrıntı vermiyor Kaos dışında Gaia ve Eros’un varlığından başka. Ama hayal gücü gelişmiş daha gelişmiş olan Aristophanes – ki kendisi Antik Yunanın en ünlü komedya yazarlarından birisi- sonraki yüzyıllarda Eros’un, gecenin Erobos’un karanlığına bıraktığı yumurtadan çıktığını söylüyor. Yani şiirsel bir şekilde Aşk karanlıktan doğuyor. Tabi bazı kaynaklara göre de- çoğumuzun bildiği gibi- Eros adı verilen o yaramaz tanrı Ares ile Afrodit’in Oğlu. Kaynak çok olunca ve her kafadan ayrı bir ses çıkınca asla emin olamıyor insan tabii ki. Doğru diye bir şey olmadığı için –mantıksal olarak tabii, çünkü inançları sorgulamak benim işim değil- bir sorunun birden fazla cevabı çıkabiliyor mitolojide.

Neyse Eros’un fazla önemi yok öykümüzde. Hesiodos’a göre geceden (sevgiden dolayı) Aether (Gökyüzü) ve kardeşi Hemera (Gündüz) doğuyor Farklı söylemler burası için de var, Kaos ve Karanlıktan olduğu gibi. Ama bundan sonra böyle şeylerle kafanızı karıştırmayacağım.

Ama öykümüzün esas kahramanlara daha gelmedik. Kaos’dan iki şey daha doğuyor aynı zamanda Hesiod’a göre. Gaia ve Tartarus. Tartarus ‘u şimdilik yeraltına ait her şey olarak düşünebiliriz. Zaten ilerde Hades’in yer altı krallığının adı da Tartaros olacak. Gaia ama yani Dünya (Toprak Ana) bundan sonraki tüm tanrıların yaratılışına sebep oluyor bir şekilde. Gaia’nın olayına geleceğiz birazdan, ama aslında her şeyin doğadan geldiğinin güzel bir metaforu belki kendisi. Bugüne kadar birçok eserde kullanılmış ve bu sene (2021) vizyona girmiş bir film bile var aynı adda.

Yukarıda gece gündüzü doğrurken , Gaia da kendi kendine 3 tanrıya (ya da şeye) hayat veriyor. (Bakire doğum burada da geçen:) İlki Cennet (Ouranus ya da Uranüs) , İkincisi Deniz (Pontos) ve Üçüncüsü is Dağlardı (Ourea). (Ekstra gereksiz bilgi: 10 tane dağ varmış Yunanistan’daki Olympos, Kitarion, Nisos, Helikon, Oeries, Parnes ve Timolus’un yanı sıra, Etna Nisos ve Olympos II olarak geçen Uludağ da bulunmakta) Bu arada – muhtemelen- gündüz ve ışık da boş durmuyor ve onlardan da denizin ruhu (ya da dişi tarafı) olan Thalassa doğuyor. (Bu bilgi Hesiodos’dan değil, Gaius Julius Hyginus diye bir Romalıdan)
Evet ana hatları oluşturduk yaratılışla ilgili olarak. Bu yukarıdaki güruha Kaos da dahil olmak üzere “Primordial Deities” yani İlkel daha doğrusu “Başlangıçtan Beli Var Olan Tanrılar” deniyor Yunan Mitolojisinde.

Burada bir ara verip Roma mitolojisine geçelim , Zaten bulunduğumuz yerden en azından, bu ikisini birbirinin ayrı şeyler olarak düşünemiyoruz, Yunan yazarların üzerine ekleyerek devam etmiş Romalı yazarlar. Ovidius’un mesela “Dönüşümler” kitabının katkısı çok büyük bildiğimiz şeyleri anlamakta. O yüzden en azından şimdiye kadarki tanrılarımızın – önemli olanların Roma Mitolojisindeki adlarını da ortaya koyalım ki her hangi bir yerde gördüğünüzde, bu neydi, demeyin.
Gaia – Terra/Tellus
Eros- Cupid
Uraneus- Caelus

Zaten şemalar da bundan sonra çiziliyor. Başta Adem ve Havva gibi bir ikili var tabii. Burada elimizde Toprak anamız ve oğlu cennet var (O heykeldeki incir yaprağı benim de dikkatimi çekti evet:) Gaia ve Ouranus’dan doğuyor diğer tanrıların hemen hepsi. Oğluyla mı muhabbetine girmeden bunun yeni bir şey olmadığını , ilerde göreceğimiz diğer masalların başlangıç kısımlarında da benzer şeyler duyacağımızı bilmekte yarar var. Sonuçta Adem- Havva olayı da işin başka bir yönü. Anakronizm, yani olayları zamanına göre değerlendirmek, tarihe (ve bu örnekte mitolojiye) bakarken farklı olgularda kaybolmamak için en önemli prensiplerden biri. 20 yıl öncesi için de 3000 yıl öncesi için de dikkate almamız gereken bir şey. Bu kadar konuştuktan sonra Yunanlılar’ın ensest fikrinden iğrendiğini söylemem garip olacak biliyorum ama öyle. Zaten Hesiodos da biraz yuvarlak geçmiş bu kısımları işin doğrusu. Gaia Uranüs’ü öyle bir doğruyor ki gökyüzü ya da cennet olarak tamamen kapsıyor dünyayı yeni doğan., örtüyor onu her yerde, kapanıyor üstüne hatta. Böylece bir şeyler oluyor ve zaman başlıyor. Bu şeyden, birleşmeden başka şeyler daha doğuyor tabii.

Evet- Gaia ile Uranüs’den 2.Nesil geliyor hayatımıza (Uzay yolu yeni nesil gibi- gerçi onlar da yaşlandı iyice, Picard en fazla bir iki sezon daha dayanır gibi geliyor). İlk başta o ünlü Titanlar’ı doğuruyor Gaia: 6 erkek 6 dişi, Tabi klasik üreme/çoğalma ayarlarına göre çoğu birbirinin eşi oluyor. Bakalım kimler bunlar

Okeanos ile Thetis : Adlarından anlaşılacağı üzere deniz/nehir ağırlıklı bir çift. Çocukları nehir tanrıları ve Okeanidler yani yarı peri yarı nimph. (O kitabı çıkan Kirke de Okeanid’miş) Okeanos aynı zamanda Yunanlıların dünyayı çevrelediğine inandığı nehrin adı. Thetis’in de fazla bir katkısı bulunmamasına rağmen ortama, Antakya’daki arkeoloji müzesinde epeyce mozaiği bulunmakta banyo ve havuzlardan sökülen. (Tabi restorasyon esnasında başka bir şeye dönüşmemişse)

Hyperion ve Theia: Bunların en büyük olayı da Hellios (Güneş) , Selena (Ay) ile Eos (Şafak) tanrılarını dünyaya getirmek. Boynuz kulağı geçmiş Hellios her yerdeyken bir iki resmi var bu arkadaşların. Gerçi Theia için aydınlık tanrıçası da deniyor. Altın gümüş gibi parlak madenlerin tanrıçası bir de galiba.

Coeus ve Phoebe : Coeus ya da Roma Mitolojisinde Polus ve gökyüzü ekseninin düzeninden sorumlu. Zeka ve ve ileri görüşlülük titanı olarak da geçiyor. Kardeşi Phoebe ile birlikte Leto ve Asteria’yı yeryüzüne getirmiş. Daha sonra bolca bahsedeceğiz çocuklarından.

Mnemosyne: Şimdi bu kızımız hafıza tanrıçası Mnemosyne ve kendisine Titan bulamamış ama Zeus’dan 9 ilham perisi yani Muse’u var.

Themis: Benzer Şekilde Zeus’un iştahına yenik düşen bu Adalet tanrıçası titanın da ondan bolca çocuğu olmuş. Bunlar Horae, yani Saatler (Mevsimlerin ya da bazı zaman birimlerinin tanrıları), Moirai, yani kaderler(Yaşamın kaderi ile ilgili tanrılar) ve Hesperides (Akşam ve günbatımının perileri). Themis’le ilgili başka yazılar da mevcut, kehanet yeteneği, Defi’deki tapınağın kurucusu olduğu gibi.

İapetos : Bu arkadaş da Zeus diğer titanları kaptığı için kendine Clymene ya da Asia isimli bir su perisi (Hani şu Okeanos ve Tethys’in kızlarından) buluyor ve Atlas, Prometheus, Epimetheus, and Menoetius’a babalık yapıyor. Başka kaynaklarda Anchiale, Buphagus da var çocuklar arasında. Çocukları önemli olanlardan bu da. (Hatta Gaia ilerde yardım için kapsını çaldığında onu reddettiği için yarı tanrı çocuklarının lanetlendiği de söyleniyor)

Crius: Bu da Zeus kurbanı. Kardeşlerinden birisi yerine Gaia’nın Pontus’dan olma kızı Eurybia ile birleşip Asterios, Perse ve Palla’ın yeryüzüne gelmesini sağlamış.
Ve son olarak, kesinlikle geri planda kalmayı hak etmeyen Kronos ve Rhea: Titanların en genci Kronos – Roma’da Saturn ) yine Roma zamanından Zamanın ve mevsimlerin tanrısı. Kendisinden bir büyük kardeşi Rhea Kronosla birleşerek Olmypos Tanrılarını doğurmuş. Bu yüzden tanrıların anası ünvanı kendisinde. Romalılar da Kibele ile özdeştirdikleri Magna Mater olarak tanımlıyorlar onu. Çocukları Poseidon, Hades, Demeter, Hestia, Hera, Zeus. Bunlar en büyük tanrılar değil miydi peki? Oralara da geleceğiz ama önce Altın Çağı başlatalım.


,


Evet bu karışık soy ağacından sonra,birkaç arkadaş daha olmuş Gaia ve Uranüs’ten. Bunlar Dede Korkut dahil bir çok yerden bildiğiniz Kyklop yani tepegözler (Üç tane aslında; Brontes (Gökgürültüsü), Steropes (Şimşek), Arges (Parlaklık); Üçü birlikte yıldırımı oluşturuyor sanki:) ve yüz kollu elli başlı yaratıklar olan Hekatonkheirler (Bunlar da üç tane : Kottos, Gyes, Briareos) Hep Akraba evliliklerinden bunlar (Konu ile alakasız başka bir bilgi : Gaia’nın diğer oğlu Pontos’dan Nereus, Thaumsai, Phorkys, Keto ve Eurybie isimli beş, ve Tartarus’dan tüm canavarların en tehlikelisi olan Typhon isimli yarı yılan yarıinsan bir çocuğu var. Şimdilik dağlarla bir ilişkisi yok anladığım kadarıyla)

Neyse hikayemize geçelim biz, o kadar isimle yeterince bulandırdım ortalığı. Şimdi bu Uranüs Oğul- baba bu hilkat garibesi oğullarından iğreniyor ya da korkuyor güçlerinden kendini devirecekler diye. O yüzden tam anlamıyla ana rahmine geri gönderiyor onları . Ana dünyamız olunca da bu metafor metaforluktan çıkıp yer altı olarak karşılık buluyor dilimizde. Ama ana yüreği bu, dayanır mı. Tepesinde tek gözü, 100 tane kolu da olsa oğul oğuldur deyip kiralık katil arıyor ortalıkta. Tek tek dolaşıyor tüm titanları elindeki orakla. Diğerleri tırssa , ya da “Döver de sever de babamızdır “dese de en küçük cevval oğul Kronos, kötüyse cezasını çekmeli, deyip görevi üstleniyor. Gaia da sevinip elindeki tırpanı oğluna veriyor.
Neyse gece Uranos Gaia’nın yanına gelip yatacağı sırada saklandığı yerden çıkan Kronos tırpanla babasının hayalarını koparıyor. Hesiodos öyle diyor yani, ataerkil bir toplum için en can yakan hamlelerden biri sonuçta:)



Akan kanlardan Erinyeler (3 Cezalandırıcı Peri) Devler (Bildiğimiz dev ama resimde de görebileceğiniz gibi hep tanrılar tarafındsan öldürülüyor) ve Meliadlar (Dişbudak perileri- her şeyi açıklatmayın bana, resim var işte) doğmuş. Yani bilimum yaratıklar.ama o testislerin suya değdiği yerden oluşan köpüklerden bambaşka bir tanrıça doğmuş. Boticelli’nin o resminden bildiğiniz Afrodit Yani Roma’da Venüs.

Titanlar Kyklopları ve Hekatonkheirleri yeraltından yani Tartaros’dan çıkarıyor. Onlar da Kronos’a bir saray inşa edip onu evrenin hakimi olarak ilan ediyorlar. Ama Kronos, klasik tanrı nankörlüğüyle, başa geldiğinde onları eski evlerine yani Tartaros’a geri gönderiyor
Hesiod Kronos’un başa geçtiği bu çağa altın çağ diyor. İnsanlığın ilk çağı bu, yiyecek o kadar bol ki tarıma gerek yok. İnsanlar acı, keder vb. şeyler hissetmiyorlar. Yaşlılıkta el ayak tutmaması gibi bir şey geçerli değil. Ölüm uyku gibi bir şey. Bu çağ nereye kadar devam ediyor peki? Prometheus’u bilirsiniz, bilmeseniz de anlatacağız zaten. O ateşi getirince insanlara altın çağ sonra eriyor. Sadece Hesiodos değil, Roma’nın Ovidius ve Vergilius gibi önemli şairleri de bu altın çağ üzerinde bolca duruyorlar.

Evet, buraya kadar neler öğrendik . Yunanlılarda çok fazla tanrı olduğu ve hepsinin isimlerini ezberlemenin imkansız olduğunu, hatta bunların çoğunun isminin bildiğimiz gezegenler veya uydulara verilmiş olduğunu (bunu şimdi söylüyorum:)Titanlara güvenilemeyeceğini ve bağrı yanık bir ananın her şeyi yapabileceğini. Bitti mi peki? Tabii ki hayır. Kronos çok azımızın bildiği bir tanrı/titan Antik Yunan deyince. Zeus daha çıkmadı sahneye. Ama çok uzattım bu bölümü . Daha diğer yaradılışlara başlayamadık bile hem. Bir sonraki bölümde artık Olympos tanrılarının sahneye çıkışıyla başlayacağız başlangıç hikayemize. Herkese iyi okumalar.
[…] Yaratılış kavramına başlamıştık. Unuttuysanız (epey bir zaman geçti çünkü) buradan bakabilirsiniz. En son Titanların dönemi başlamış Kronos kanlı bir şekilde başa […]
BeğenBeğen