Yarılan Kafa ve Akıp Giden Bilinç (A Rh+)

Farklı insanlar için farklı hızlarla döner dünya. Uzak mesafelerde çember çizmek daha kolaydır belki de. Frene basan da olmadığı için hiç bir şey gerçek değilmiş gibi gelir insana.Hiçbir şey sizi kurtaramazsa ne kadar çok şey bildiğinizin ya da ne okuduğunuzun ne önemi kalır, ya da kaç defa ne yazdığınızın bir metin içinde. En baştan başlayalım isterseniz. Aklınızın bir şeylere ermeye başladığı zamandan. Mükemmel bir hayat istediniz herhalde tanrı/allah/doğa ya da şanstan. Olmayacak elbette, ne sizin ne kardeşlerinizin ne de hakkında çok az şey bildiğiniz ama her gün onu düşünmeden gözlerinizi kapatmadığınız Sri Lanka’daki mektup arkadaşınızın. Kimse gelmeyecek hayatınızı düzeltmek için yanınıza. Kötü şarkılarla yaşayacaksınız bu dünyayı, ya da belki birisi sizin için tutacak hayatı, her gün aynı şeyi duyacaksınız ama mutlu bir rüya – kabus/karabasan gibi bir adı var mı bunların da, bilmiyorum- içinde olacaksınız hep. Sri Lanka Hindistan’ın göz yaşıymış ilk duyduğumda-fark ettiğimde- oldukça dokunaklı gelmişti bana. Şu anda Ilgaz’ın Anadolu’nun yüce bir dağı olmasından fazla bir farkı yok. Ama Abant- belki de çoğu göl- inci gibi gelir bana hala. Madagaskar da Afrika’dan kaçmaya çalışan bir gemi, hatta etrafındaki bolca Mauritius türeviyle filo bile denilebilir belki. Ya Kıbrıs? Yavru vatan aslında bir parça koparılmış gibi geliyor bana, diğerlerine nazaran. Sezeryan gibi. Ya da Büyük İskender’in o düğümü çözdüğü gibi tek darbeyle aklı evvel bir Yunan tanrısı koparmış koskoca adayı güneyden. Marstır hatta büyük ihtimalle, Ares yani, kan hiç durmadığı için tam manasıyla. Çok alakasız konulara girebilme yeteneği olanlar için dünya dönmez aslında normalde. Böylelerinin saçma tespitler yapabilmeleri için düşük fps ile görüntü verir sadece, hatta saat başına 3-4 kare sağlar belki bu yavaş insanlara. Önemli olan temizlik ya da güzellik ya da sadece gözler kalbin aynasıdır diyecek kadar ileri gidenler vardır her şeye rağmen. Beşenbirka filozofları elbette bunlar için de bir şeyler düşünmüşlerdir, toplumdan sürmek ya da saat 14 ile 16 arasında nefeslerini tutmalarını sağlamak gibi. Onlar gibi ben de farkındayım hiç bir şeyin gerçek olmadığından, ama burası da dahil olmak üzee gözlerimi yukarı kaldırmıyorum. Burnum zaten kapalı , ölümle ilgili kitaplar okuyor, yakınlarıma fazla yaşamadan ayrılmalarını tavsiye ediyorum bu saçma dünyadan. Sri Lanka , Madagaskar ya da Sicilya’da olsam farklı bir şekilde düşünürdüm elbette. Ama bulunduğum yer kati bir yalnızlık gerektiriyor.En kötü bir şekilde kaybetmeliyim kendimi -en fazla ipucu bırakabilirim bir sabit okuyucuya. Paspasın altında olabilir evet. Yıllar sonra içeceğim ilk sigaramın dumanıyla birlikte kırmızı bir halı edasıyla gizli bir odaya – makyaj odası gibi diyelim şimdilik- inen merdivenlerin yerini bulduğunda o insan – ki o zaman kendine güveni barikatlardaki Marius kadar olacaktır- birlikte yapmak için her şeyi, yavaş yavaş iner yer altına doğru. İlk kısmı kafir olan benimle gezeceğinin bilincindedir zten. Başka bir kısım daha olmasından da korkuyordur ama. Evet, konuşmaya çalıştım o saniye ben. Kelimelerin teker teker çıkmasını istedim ağzımdan sanki bir nehirmiş, yağmur yağıyormuş ya da bir kalp atıyormuş gibi. Prostat olmuştu ama tüm dünyam, sadece hecelerle tarif edebildim yolu. Sonra benim bu dünyada istenmediğimi anladım. Ama hala yazıyordum amansızca. Belki traş olsam , sakalımı kessem Samsun gibi, daha sempatik olabilirdim. Fransızca bir şeyler söylüyordu berber, İspanyolca konuşması lazımdı oysa, sevilen bir esnaftı Seville’de. Seviya dedi yolu sevgiden geçenler, zanaatkar bir de. Kontrolünü kaybetmiştim sanki yazının, hemen o en baştaki vakur tutumuma geri dönmek zorundaydım. Aldırmaz, önemsemez, gerekmez tutumuma. Gölgelerde saklananlar aslında en çok görünmek isteyenlerdir. Sadece Harpagon’un özgüvenine ihtiyaç duyar onlar. Bir kızılderili atası ya da Konfüçyüs söylemişti galiba aralarında 1500 yıl kadar olsa da. Bir metin içinde özgüven kelimesi iki defa geçiyorsa o yazarın suyu ısınmış demektir. Elizabeth hala da hep söylerdi bunu akasya ağaçlarının altında. Zaten oraya gömmüştük onu tam arı kovanının altına. Doğru yanlış diye bir şey yoktur da derdi kadın. Eğer bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu iddia eden birisi varsa, ona bire birde meydan okuyun. Sonra da öpün amansızca o şanslı insanı. Önemli olan anlaması sadece, gözyaşlarınızdan başka bir hindistan doğabilir, ya da sadece iki üç limon heba olur en fazla. Kayboluyorum sanki piyanonun her tuşuyla. Eşek arısı gbi uçuyorum süratle yok oluşa. Her göl başka bir inci ama Abant farklı, ben hiç Abantta kalmadım, ben hiç kimseyi sevemedim daha. Sadece… kaybolmam lazım belki gerçekten kimseye fark ettirmeden. Beklemem lazım belki sadece bir öpücüğü. Sisin ortasına yavaşça girip yok olmak ya da sessizce uzaklaşmak hiç bir anlamı olmayan bir yazıdan, kimseler görmeden. Bahara çıkarım belki, başkasının cennetine.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s