Inferno-8 (Demek İlahi Komedya’yı da Okumaya Niyetlendin!)

Gözleri yere bakıyordu, güveni yitmişti sanki,
içini çekip kendi kendine:
“Karşı çıkan kim bu bölgeye girmeme

8’inci Kanto’ya ve 9. Bölüme hoş geldiniz İlahi Komedya serimizde. Hala 5. Çemberdeyiz ama. Fazla yol katetmeyeceğiz bu kantoda (en azından kara üstünde).

Ama toplamda aksiyon daha fazla bir önceki kantoya oranla.130 dizede heyecan, korku , nefret, çaresizlik,umut, her şeyi göreceksiniz. Geçen kantoda atladığımız konuşmaya meyilli cehennemlik de var burada, artık klasikleşen asabi bekçi de. Karakterlerin tahmin edemeyeceğiniz ruh durumları ve günümüzde dizilerin sezon finallerinde görmeye alıştığımız bir cliffhanger (yani olduğu kadar:) Tekmili bir yerde. Yeterli heyecanı sağlayabildiysem başlayalım artık..

Karakterler: Dante-Vergilius–Phlegyas- Filippo Argenti – Düşmüş Melekler Güruhu

Günah:  Öfke (Hâlâ) (Biz ilkokuldayken bu inceltme işaretleri yoktu, daha kolay oluyordu yazmak, şimdi yeniden girince yürürlüğe insan karar veremiyor neyi nereye koyacağına tam. İki a’ya da koydum bin bir zorlukla ben de)

Kısa Özet:   Styx’in dibinden yürüyerek bir kulenin yanına gelmiştik hatırlarsınız öfke dolu beşinci çemberde. Her özetin başına bir hatırlarsınız çekiyorum zaten. Dizilerden gidiyoruz madem , acaba burada da “İlahi Komedya’da daha önce” kısmı mı yapsam? Neyse Dante düşünseymiş onu zamanında, ben var olana bakarım:)

Evet, kulenin yanına geldiğimizde yukarıdan iki ışıkla haber veriyorlar karşıya, karşıdan da tek ışıkla karşılık veriliyor. Olan biten ne? Dante de bunu anlamaya çalışıyor, ama ustası kendilerine doğru aceleyle (şevkle:) yaklaşan kayığı gösteriyor.

Buradaki kayıkçı da başka bir mitolojik şahsiyet, Phylegyas. Başta cehenneme ruhları götüreceği için sevinen yaratık, Dante’yi görünce surat asıyor ama Vergilius alıştığımız vakurluğuyla ikna ediyor kayıkçıyı.

Dante’nin ağırlığıyla suya gömülen kayık hızla ayrılıyor sahilden, Yolda Styx içinde debelenen ruhlardan birisi Dante’ye sarıyor; canlı olmasına rağmen buralara kadar inmiş, siz olsanız siz de kıllanırsınız. İsmini vermese de  Dante tanıyor bu pespayeyi, ezeli düşmanı (ya da düşmanlarından biri mi diyeyim bilmiyorum) Filippo Argenti bu tekneye binmeye ya da onu batırmaya çalışan. Lanetliyor  hemen adamı/ruhu ve Vergilius atıyor nehre tekrar. Öğrencisini de öpmeyi ve övmeyi ihmal etmiyor bu davranışı için. Dante umarım cezası da büyük olur dedikten sonra, çemberin doğası gereği (ve Vergilius’un tahmin ettiği gibi) diğer ruhların Filippo Argenti’yi parçaladığını görüyoruz. Dante ellerini ovuştururken uzakta surların ardında ateşten camileri(!) görüyor, Vergilius ağır suçluların bulunduğu Dita kentine (Aşağı cehennem-aşağı ayrancı gibi yani:) geldiklerini söylüyor öğrencisine.

Phylegyas surların etrafındaki hendeği (şu ortaçağ kalelerinin etrafında olanlardan) geçerek ikilimizi kentin giriş kapısının önünde bırakıyor. Kapı cehennemin ilk kapısını aksine kapalı ve  üstünde binden fazla iblis var. (Zebani ya da düşmüş melek de diyebilirsiniz). Dante’yi görünce bu güruh alışılageldiği üzere sen gelme ulan… Pardon fazla kaptırdım galiba kendimi, Veregilius’a “Sen gelebilirsin ama yanındakini bırak bakalım geri dönebilecek mi tek başına, hem seni de bırakmayız” diye meydan okuyorlar. Bunu duyan Dante korkarak ustasına “Gel vazgeçelim bu işten, dönelim geri”diyor ama Vergilius olanca vakurluğuyla olayı çözeceğini söyleyip özel olarak konuşmak üzere kapının yanına yanaşıyor.

Ve – bunu beklemiyordunuz herhalde- süklüm püklüm geri dönüyor her şeyi bilen adam. Başta saydırıyor iblislere, Dante’nin korktuğunu görünceyse onu teskin etmeye çalışıyor. Bu iblisler cehennemin ilk kapısında da böyle yapmışlar zamanında, ama İsa bir vurmuş kapı dağılmış  -şu harrowing olayında Limbus’da anlattığım. Hem kendisine söz verilmiş, eli kulağındadır birazdan gelir diyor. Biz de Dante ile birlikte kimin geleceğini bilmeden çaresizlik ve umutla (ikisini bir arada kullanmak garip oldu ama durum böyle, ikisinden de var biraz), önümüzdeki kantoyu bekliyoruz. 

Kısa Analiz :  Bu kantodaki bekçi/kayıkçımız yine mitolojiden, kendisini notlar kısmında detaylı olarak tanıtırım ama kendisinin en göze çarpan özelliğinin -cehenneme ruh taşımaktaki hevesini göz önüne aldığımızda- fitne fesat ya da sırtlanımsı kişiliği olduğunu düşünüyorum ben.

Işıkla (ateşle) haberleşme ortaçağda mevcuttu büyük bir ihtimalle, ama en azından Tolkien’in (ve dolayısıyla Peter Jackson’ın) kitaptaki fikri buradan almış olma olasılığı oldukça yüksek. Bildiğimiz , bilmediğimiz başka metinlerde de kullanılmıştır büyük ihtimalle.

Styx’in üstündeyken Dante’nin can düşmanı olduğu düşünülen Filippo Argenti (galiba sürgünden sonra Dante’nin malları adamın kardeşine geçmiş bir de tokat mevzusu varmış, kesin değil ama hiçbir şey) ile karşılaşma gayet ilginç. Şu ana kadar bildiğimiz iyi niyetli sevgi yumağı Dante’nin yerine sanki fitne-fesat bir teyze geliyor ve “Anan öle Cemil, baban öle Cemil” modunda nehre geri gönderiyor adamı (ruhu). Vergilius da alnından öpüyor bu hareketinden dolayı Polat’ı pardon Dante’yi. Sonra da Filippo’nun diğer öfkeliler ve kendisi tarafından parçalanışını büyük bir zevkle izliyor ikilimiz. Şimdi burada şiirin akışına göre bir terslik mevcut gerçekten de. Öyle mi peki gerçekten? Hatırlarsınız geçen bölümde Dante’nin dönüşmeye başladığından söz etmiştim. Bu bölümde hemen bütün yorumcular Dante’nin artık günahkarlara acımaktan vazgeçip bu cezaları hak ettiklerini yani artık insanların karşısına, tanrının yanına geçmeye başladığını söylüyor. Bu adamlar gerçekten de suçlu ve bunları hak ediyor diye düşünor Danrte ve hak veriyor bu cezalara. Vergilius da bu yüzden, içinde İsa inancı yeşeren Dante’ye, İsa  için söylenen sözlerle seslenerek övgüler yağdırıyor. Tabii bu ilk aydınlanmanın Dante’nin baş düşmanı karşısında olması da bir soru işareti, yine de kötüye yormayalım biz, artı motivasyon diyelim.

Dite şehri ya da Dis Roma mitolojisinde bir yer altı tanrısının ismi olarak geçiyor ve çoğu yerde Pluto (Hades)’le ilişkilendiriliyor. Aşağı cehenneme verilen bu isimin kökeni bu olsa gerek. Dante’nin ilk önce camileri görmesi (meschite) ise anlaşılabilir bir şey. Yani Dante’nin cehenneminde kiliselerin kulesi olacak hali yoktu yani. Bu kısma yani Müslüman düşmanlığına ayrıntılı olarak ileride (Cehennemin daha alt katlarında) gireceğim. Şimdilik Dante’nin gördüğü yüksek şekilleri kafir olarak gördüğü Müslümanlara ait tapınaklarla ilişkilendirdiğini söylemem yeterli galiba.

Bu bölümün diğer bir önemli (belki de en önemli) olayı da  kahramanlarımızın Dite şehrinin kapısında kalması. Burayı birkaç kısma ayırabiliriz. Öncelikle iblislerin Dante’yi yalnız bırakma çağrısı üzerine biraz önce “asalım, keselim” diye atıp tutan Dante’nin paçalarının tutuşması ve geri dönmeyi düşünmesi. Yani ben de buradan böyle konuşuyorum ama empati kurmam gerekirse benim de bir farkım olmaz aslında. Yani burada Şair Dante ile Hacı Dante keskin bir şekilde ayrılıyor birbirlerinden. Hacı Dante bütün insana ait temel özelliklerle karşımıza çıkarken, şair Dante olanca ustalığıyla hiddettiriyor bize bunu.

İkinci husus yol boyunca güvendiğimiz, mantığın, bilgeliğin, insan olanın temsilcisi akıl hocamız Vergilius’un ilk defa başarısızlığa uğraması. Buradan çoğunlukla çıkarılan sonuç insanoğlunun bazen çaresiz kalması ve tek başına- tanrının yardımı olmadan- her şeyi başaramayacağı. Fazla fark ettirmese de, Dante’nin de Vergilius’a olan güveni sarsılıyor bir parça bu bölümde.

Diğer bir olay da kapıyı tutan iblisler. Vergilius bunların patavatsızlığına şaşırsa da Dante’yi yatıştırırken başak bir olayı daha hatırlıyor. İsa çarmıha gerildikten sonra yedi ceddini Limbus’tan kurtarmak için aşağıya indiğinde bu güruh o ilk kapıda kümelenmiş (Hani şu “abandon all hope” kapısı) ve giremezsin demişler ona da şimdiki gibi. Ama onun tuzu kuru, tanrı sonuçta, tek hareketi ile yıkmış kapıyı, o gün bugündür kapısı yokmuş cehennemin.

Şimdi öyle olmayacağını kim bilebilir ki. Hem söz vermişler Vergilius’a, Beatrice söz vermiş, tanrının sözünü, bir şekilde açılacak bu kapı eninde sonunda. Sadece umut etmek gerekli, umut etmek ve inanmak. Cehennemin doğasına aykırı olan, ilk giriş kapısında bırakılması hatırlatılan şeyle bitiyor bu kanto, her gerçek inananın yapacağı gibi bekliyorlar bir kurtarıcıyı ikilimiz. Şair Dante ama; kurtarıcıyı, bu tanrının ulağını bir sonraki Kanto’ya bırakarak dizi senaristlerine selam çakıyor.

Notlar:

1- Dediğim gibi giderken

Başta özet yapmıyor yapmıyor demiştim ama işte her şeyi düşünmüş adam, bu kantoda “Previously in La Divina Commedie”  olayını da yapmış Dante 🙂

Gerçi bu başlangıç için, Dante (Şair olan) bunları ikili Dite’nin önüne gelince anlatıyor, yani geçmişi anlatmış gibi  diyenler de var (Yani kantonun başında aslında ekip kapıda bekliyor ve Dante olan biteni açıklıyor) ama ben tam olarak çözemedim böyle mi diye, sonuçta İngiliz yorumculardan okuyorum benç

4-burada iki ışığın yakıldığını gördük,

ta uzaklarda, zor seçilen bir ışık
karşılık verdi onlara.

Bu ışıkların olayı çok net değil aslında. Yani haber verme kısmı net ama ne haberi olduğu muallak. İki ışık, iki kişi mi demek? Yoksa bir ışık nehre at, ikincisi karşı kıyıya mı geçir demek?  Ya da nehirden kaçanları geri getirmnek için mi sinyal? Çok fazla teori, sıfır sonuç  daha önce bolca gördüğümüz gibi. Seçin birini.

7-Bilgi deryasına döndüm dedim ki:

Yakında ayaklı kütüphane de der Vergilius’a

8-“Bu ışık ne diyor? Öteki ne karşılık veriyor?
Bunları kim yakıyor?”

Dante’nin bu sorularının hiç birine cevap vermiyor aslında Vergilius, bilmiyor belki de cevapları.

14-bize doğru gelen küçük bir tekne belirdi,

Bu tekne Kharon’unki gibi büyük değil, iki üç kişi için.

18-“Lanetli ruh, sen de geldin sonunda!”

Kayıkçı belki de Dante’yi nehirden kaçan bir ruh sanıyor.

19 -“Phlegyas, Phlegyas boşuna bağırma”

Phlegyas :  Kızının ırzına geçen Apollon’dan öç almak için, Delphoi tapınağını yakan Boeotia Kralı; Savaş tanrısı Mars’ın oğlu.

22-Kandırıldığını anlayan bir kişi

nasıl üzülürse, Phlegyas da
öfkeden öyle küplere bindi.

Normal görevini yapamayınca kandırıldığını hissetmiş.

27-kayık ben binince yükünü aldı sanki.

Ruh-insan ağırlık farkı. Aeneis’te de şöyle geçiyor kayığa binme:

“koca Aeneas’ı hemen
aldı kayığa; gıcırdadı ağırlık altında
. birbirine geçmiş parçalan teknenin, sular
doldu içine yarıklardan;”

31-Bu ölü sularda yol alırken, önüme

çamura bulanmış biri dikildi,

Filippo Argenti degli Adimari : Atına gümüş nal yaptırdığı için Argenti (argento = gümüş) sanıyla anılan Kara Guelf’lerden soylu bir Floransalı. Siyasal görüş ayrılığı nedeniyle Dante düşmanlık beslediği düşünülmekte.

37-Dedim ki: “Yasınla, gözyaşınla
başbaşa kal ey lanetli,
tanıdım seni çamurlar içinde olsan da.”

Yukarıda açıkladığım gibi çoğunluk burayı Dante’nin katılaşmasına, doğru yolu bulmasına yoruyor.

45-“Ey yüce ruh, seni doğuran ana kutsanmalı!

İncil Luka 11:27 “İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O’na, “Ne mutlu seni taşımış olan rahme, emzirmiş olan memelere!” diye seslendi.”

46-Gördüğün adam yeryüzünde kurumlunun tekiydi;

küçücük bir iyilik izi süslemez belleğini:
bu nedenle buradaki gölgesi bunca öfkeli.

Karışık biraz burası, gerçek günah kibirse niye öfkelilerin arasında Filippo Argenti. İşte, adamı sarmalayan bir öfke var, bahanesiyle konuyu savuşturanlar var bu konuyu ama ben muallaktayım hala.

69-Dite denilen kent görünüyor.”

Dis: Yukarıda açıkladığım gibi Pluto ile özdeştirilen bir yer altı tanrısı

78-duvarlar sanki demirden yapılmış gibiydi.

Dite şehrinin bu duvarları kişinin iradesin sınayan günahlarla, büyük suçlar arasındaki sınırı oluşturmakta.  Aeneis de benzer bir demir kule ile korunan Tartaros’a girememiş.

82-Kapıların üstünde binden çok iblis vardı,
hepsi gökten yağmıştı, öfkeyle bağırıyorlardı:

Cennetteki savaşı kaybeden düşmüş melekler.

94-Ey okur, bu uğursuz sözleri

duyunca ne olduğumu düşünebilirsin,

İlk defa okura sesleniyor Dante

97-“Ey beni en az yedi kez esenliğe çıkartan

Saymışlar, sekizmiş:)

104-“Sakın korkayım deme, kimse kesemez önümüzü,
izin büyük yerden çünkü

Beatrice öyle demiş çünkü, değil mi:)

115-Bu düşmanlar, kapıları ustamın yüzüne örttüler,
dışarıda kalan ustam
ağır adımlarla bana doğru geldi.

Burada Dite’nin güçlerinin gerçekten dirençli olduğunu anlıyoruz, ustamız ilk defa kararlılığıyla birilerini pes ettiremiyor.

124-Bu küstahlıkları ilk değil; daha önce de,
bugün hâlâ kilidi olmayan daha az gizli
bir kapıda aynı şeyi yapmışlardı.

Burada –kendisinin de şahit olduğu- İsa’nın Limbus’takileri yukarı götürmesi esnasında olanları anlatıyor. Yukarıda açıkladım.

128- bak şimdiden, yanında kimse olmayan biri,
dairelerden geçerek bayır aşağı

iniyor, açmak için bize kenti.”

Bu gizemli kişi bu kantonun bitimine merak katıyor bir parça. Yani biz biliyouz 100’e kadar devam edecek bu komedya, ama o dönemde teker teker yayınlıyor bunları Dante, biraz heyecan gerekli tabii. Çaresizlik anında tanrıya sığınma refleksi de önemli burada.

Yoğun dedim ama geçen kantodan daha kısa sürdü sanki, en azından sayfa bazında.. Bakıyorum da atladığım bir şeyler yoktur herhalde. Neyse , önümüzdeki kantoda görüşürüz, acaba kim gelecek bizi kurtarmaya, yoksa gelmeyecek mi, hepsi reklamlardan sonra:)

Bu bölümde şansımı zorladım biraz biliyorum- Aşağı Ayrancı, vb.- kusura bakmayın, önümüzdeki kantoda konunun ağırlığpına dahil olabilirim umarım 🙂 Video da biraz alakasız belki, aslında düşmüş melekler ile ilgili bolca şarkı var ama benim aklıma hep kötü meleklerin dansı geliyor, çok sevdiğim. Fazla uymasa da en azından beğeneceğinizi düşünüyorum, iyi haftalar.

Yorum bırakın