Kötülük Üzerine Bir Deneme

Madem Eagleton yapmış ben de yapacağım diye atlıyorum hemen. Benim ondan neyim eksik değil mi Oxford’da profesörlük seviyesinde birkaç dalda uzmanlık ya da birkaç kürsü, ukala ukala konuştuğu bir çok kitap ya da .. neyse yani Kenan Evren modunda ben de çizerim diyorum ve giriyorum ben de kötülüğe. “Edebiyat nasıl okunur?”muş, sana mı soracağım nasıl okuyacağımı ben!

Zaten teoloji, felsefe, edebiyat üzerinden kötülük problemini anlamaya çalışmaktan başka bir şey yapmamış kitabında elin İngilizi. Kolay tabii kendi dallarında konuşmak,  yiyorsa seninle alakalı olmayan bir konuda kes ahkamını. Bak bizim televizyonlarda her akşam herkes her konuda en yoğun şekilde konuşabiliyor. Hem senin gibi muallâkta bırakmıyor kimse konuyu, bu kötüdür diyorlar olabilecek her şey için. Arada kaynayanlar oluyor elbette ama göz ardı edilebilir seviyede onlar, en azından Türkiye Standartlarında.

İşte ben de, bir Türk olarak kendi uzmanlık dalımda, yani her dalda kötülüğü sorgulamaya başladım sayende. Yani senin de etkin var bu denemede, Sezar’ın hakkı Sezar’a (Augustus ama)

Kötülük nedir, ondan başlayalım istersen? Biz bir şeye başlarken böyle başlarız çünkü. (Ya da neden kötülük deriz Şeytana (Şeytan büyük harfle mi yazılıyor? (Ben neden buna takıyorum bu kadar çok))) Saçma bir şekilde ilk gençlik çağlarında ilgimi çeken bir konuydu benim de kötülük.  Yani düşünüyordum ben de herkes tarafından kötü olarak addedilen insanlar da kendilerini kötü diye biliyorlar mıydı? Ya da küçükken bir insanın ideali “Ben büyünce kötü olacağım, en kötü ben olacağım” olabilir miydi gerçekten?

Kötüleri düşünmeye başladım o aklımla. Hitler mesela, tüm insanlar tarafından EN KÖTÜ olarak kabul edilen birisi. Biliyor muydu gerçekten kendisinin kötü olduğunu, yoksa ona göre kötüler gerçek resmi görememiş aptallar mıydı sadece?

Hitler uymadı galiba, başka birisine bakalım, kötü olduğu konusunda hemfikir olduğumuz başkasına, mesela Kazıklı Voyvoda. (Ne oldu, başka birisi mi vardı yoksa aklınızda?) Yani bu adam,  en azından, yaptığı işin “iyi “bir şey olduğunu savunamaz değil mi? Değil mi?  Gerçi din uğruna, idealler uğruna ya da belki  de sadece var olma uğruna yapılan korkunç şeyler hepimizce malum. Ama bu adam kendisini iyi olarak addedemez değil mi en azından? Peki sevgili Voyvoda daha küçücük bir çocukken, elinde tahta kılıç ve kalkanla düşmanları bahçesinden kovarken büyüyünce nefret edilecek, kötü birisi olacağını tahmin edebiliyor muydu? Ya da bunu ister miydi, istiyor muydu aslında?

Biraz daha özele, daha yakına gitmek lazım galiba, sonuçta bu yazıyı okuyanların hiçbiri kazıklı Voyvoda hakkında efsaneler dışında bir şey bilmiyor? Bir seri katil bulalım belki, şu “mindhunter”ın ilgilendiklerinden. Doğuştan sorunlu, doğuştan kötü. Ted Bundy ya da Charles Manson gibi birisi, ya da onların herhangi biri. Küçükken- Hollywood psikopat gelişimin olmazsa olmazı- karıncaları yakmışlar mıdır onlar da? Ya da itip kakılmış mıdır etrafındaki herkes tarafından, sonra mı dönüşmüşlerdir herkesin tanıdığı o zatlara?

Tamam, Eagleton’un sorusuna geleyim ben de, kötülük doğuştan mıdır acaba? Kötü Kedi Şerafettin enikken de pislik miydi acaba? Kendisi kitaba Londra’da çocuk yaşta işlenen cinayetlerle başlamış. Hiçbirimiz konduramıyoruz o sabi sübyanların bilerek, isteyerek kendileri gibi bir varlığın canına kast edebileceğine. Çeşitli şeyler uyduruyoruz kendimizce. Öyle Locke modunda , daha ne yazıldı/çizildi ki o kadar günde o minik Tabular Rasa’larının üstlerine? Damien olacağı yok ya bu çocuğun, olsa olsa etkilenmiştir küçük kardeşini fırına atarken. (Böyle bir şey var mı bilmiyorum gerçekte, ama böyle şehir efsaneleri mevcut, ben de dramatize etmeye meyilliyim her şeyi)

Başka bir açıdan yaklaşsam belki daha iyi olur, Eagleton gibi Shakespeare’e ya da Milton’a bel bağlamaktansa. Görecelidir diyeyim kötülük, en kolay cevap. Yani benim için kötü olan, senin için mükemmel olabilir. Karşı caddedeki Kuran Kursu Hocasının idealleri benim biçin felaket olabilir. Ya da bu yazdıklarımı okuyan herhangi birisi benim oldukça kötü birisi olduğumu iddia edebilir. Ya da Makyavelli kimisi için iyi kimisi için iyi olabilir, tıpkı Napolyon gibi, tıpkı Stalin gibi, tıpkı Nelson Mandela gibi, tıpkı Hz. İsa gibi, tıpkı Barış Manço gibi, tıpkı Melih Gökçek gibi, tıpkı Harry Truman gibi. İnsan bir yerlerde tıkanıyor değil mi?  Toplumun genelinin iyi ya da kötü ilan ettiği insanlar da zaman ve mekanla doğru orantılı değil mi aslında? Yoksa bir kere kötü, her zaman kötü mü?

Sorular, sorular, bir deneme yazacağım dedim ama bir gıdım ilerleyemedim daha. Hem senin elinde edebiyat dünyasındaki kötüler var. 1-0 önde başlıyorsun bana göre, gerçek dünyada kimse kabullenmiyor ki kötü olduğunu. 

Aslında o zamanlar, hani o ilk gençlik döneminde, ben  düşünmüştüm bunları. Kötü olmak daha mı cazip diye? Yani herkesin iyi olmaya çalıştığı (Aslında çalışmadığı ama o ön kabulle yaşadığı) bir dünyada kötü olmayı kabullenmek bambaşka bir artı olacaktı belki de.  O yüzden ben de kötü olmaya – ya da en azından önemsememeye- başladım yaşarken. Belki de yukarıdaki bütün o sorularımı cevaplayacak bir örnek olacaktım kendime ve tüm dünyaya, gerçeğin antitezi belki de.

Ama olmadı ne yazık ki, neden bilmiyorum bir şeyi yaparken önemsememek ağır geldi bana, DNA’mda yoktu belki, belki de biz- hepimiz- kötü insanlar değildik aslında, inanması çok zor olsa da.  Belki de şeytanın ele geçirmesi gerekiyor insanı yarışlarda gerçek kötülere katılabilmesi işçin.

Terry Eagleton da benden fazlasını yazmamış zaten. Aslında yazmış, sonuçta onun kitabı 140 sayfa, gerçek hayattan – batının kötülük imgesi 11 Eylül-  edebiyattan –her Eagleton kitabı gibi bolca notlar aldırıyor burada, okunacaklar listesi olarak- ya da incilden ya da başka kutsallardan –Freud, Aquinas, Marx, Shopenhauer, Dawkins, vb-  çıkarılan bolca görüş, değerlendirme ve saptama var kitabın içinde. Ama olan biten bir şey yok. O CNN Türk’deki siyaset uzmanları gibi, gerçek kötü ahan da bu veya işte tokat böyle atılır, diyemiyor Eagleton.

Peki ne işe yarıyor bu kitap, bir işime yaradı mı okumak? Bilmiyorum , belki amacı da buydu dünyayı yöneten o ailelerin. Benim bu konu üzerine kafa patlatıp bu yazıyı yazmam, bunu gündeme taşıyıp kendimi rezil etmem. Bilemiyorum hiç, işte nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça. Neyse ki ben de tutarsız ve kötü bir insanım, o yüzden çok teşekkürler:)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s