Demek Ulysses’i Okumak İstiyorsun? Bölüm 12- Kikloplar

Ulysses yolculuğumuzun 12 kısmında Cyclops/KikloplarTepegözlerle karşılaşıyoruz. Evet Dede Korkut Hikayelerindeki o tepegöz. Yunan mitolojisinde önemli bir yere sahip kikloplar. Diğerlerinde de var ama kökenlerinin nereden geldiğini bilmiyorum tam olarak, Mezopotamya ya da daha öncesi olabilir. Önemli olan Odysseia’da geçmeleri- Ulysses’te de haliyle. Bu arada Ulysses’in aynı zamanda Odyssea’nın Latincesi olduğunu da, nihayet bu 12’nci bölümde, söyleyerek Odysseia’ya geçelim yine.

İlk önce Yunan mitolojisindeki Kikloplardan söz edelim ama. Yunan yaratılış hikayesine göre her şeyden önce olan Kaos ; dünya, gökyüzü ve deniz olarak üçe bölününce Gaia (Dünya) adında bir tanrıça oluşur ve dünyayı şekillendirmeye başlar. Bir çocuk isteyen Gaia ilk önce kendisine denk olan Uranüs’ü (Gökyüzünün efendisi) doğurur, daha sonra da Uranüs’ten 18 çocuk daha yapar. İlk üçü 100 elli denilen canavarlardır ve bunlar Uranüs tarafından Gaia’nın rahmine geri sokulur. Bunların bugünkü bölümümüzn konusu olan Kikloplar takip eder. Bunlardan da korkan Uranus Tartarus afı verilen çukura atar Kiklopları. Uranüs canavar çocuklardan kurtulmuştur bir nevi, son olarak 12 Titan doğar Gaia’dan. Tabii her şey istenilen gibi olmaz olaylar gelişir ve Zeus’a kadar geliriz. Titanların savaşı filminde vardı isteyenler için. Kiklop Yunancada yuvarlak göz demekmiş, yaratıkların tepelerinde bulunan koca tek göze istinaden. Birkaç yerde daha geçiyor Kikloplar mitolojide, ama bizim odak noktamız Homeros’un kitabı. Zaten mitoloji o zamanlardan kitaplar vasıtasıyla bize ulaşanları kapsıyor sadece.

Odyyseia’da Kikloplar kendi mağaralarında çobanlıkla uğraşan, aileleri olan ve onlara kötü davranan, bir yasaları bile olmayan hoyrat devler olarak tanımlanıyor. Odysseus ve adamları bu kez de bu devlerden biri olan Polyphemos’un mağarasında tutulurlar. Polyphemos her gün Odysseus’un iki adamını yiyerek hayatına devam etmeye başlayınca, kahramanımız bir plan yapmaya karar verir. Kiklop’u şarapla oyalayan Odysseus, ona adının Outis (Hiç kimse/ Yunancası için teşekkürler Candan) olduğunu söyler. Dev uyuyunca da gözünü korlaşmış zeytin dalıyla kör eder. Polyphemos “Outis beni öldürüyor” diye arkadaşlarından yardım isteyince, diğer Kikloplar kurduğu cümle yüzünden onunla alay ederler (Suçu Homeros’a atmayalım hemen, kendisi kurgulamamıştır herhalde:)  Daha sonra koyunların arasına karışarak mağaradan kaçan Odysseus gemisiyle uzaklaşırken, dönüp  Polyphemos ile alay eder. Kiklop da ilk önce bir kütük fırlatır geminin arkasından, sonra da babası Poseidon’a (Evet, yukarıda anlattığın yaratılış hikayesine rağmen Odysseia’da babası olarak geçiyor) dua ederek Odysseus’un yurduna dönmesini engellemesini ister. Böylece Poseidon da bütün yol boyunca kahramanımıza musallat olur.

Bölüme girmeden önce Linati ve Gilbert şemalarında da göz gezdirelim her zaman olduğu gibi. Faydaları konusunda hemfikir olmaya başladık herhalde artık.

Zaman: 17:00-18:00

Sahne: Meyhane (Barney Kieran’ın Pub’ı)

Organ: Kaslar, Kemikler

Sanat: Politika (Gilbert’de Cerrahlık geçiyor, fazla bağdaştıramadım gerçi)

Renk: Yeşil (İrlanda’nın rengi)

Simge: Fenian (Bağımsızlık için mücadele eden İrlanda milliyetçileri)

Teknik: Gigantism  (Devleştirme, olduğundan büyük gösterme – Abartma olarak düşünülebilir)

Anlam: Ego’yu yok eden terör

Şemalardan anlayabildiğiniz kadarıyla bu bölüm İrlandayla ilgili bir parça. Nestor ve Proteus’ta da bir parça ilgilenmiştik İrlanda tarihi ve politikasıyla hatırlarsınız. Fazla ilginizi çekmeyebilir elbette. Bolca göndermeler de var anlayamayabileceğimiz. Neyse ki Joyce bu bölümde farklı bir şeyler yapmış yine.

Diğerlerinden farklı olarak “Ben” ile başlıyor bu bölüm (I– A big eye- Cyclop?) 11 bölümdür alıştığımız üçüncü tekil şahıs anlatıcı yerini birinci tekil şahısa bırakıyor. Bloom ya da Stephen değil ama bu “isimsiz anlatıcı”. Alt tabakadan bir Dublin’li, şüpheli alacakları topluyor-en hakir görünen mesleklerden biri o zaman-. Bölüm boyunca Barney Kieran’ın Pub’ında geçenleri onun ağzından dinliyoruz, onun fazla geniş olmayan, yanlı çerçevesinden, ya da at gözlüğünden– tek gözünden-. Anlatıcımızın aslında bir nevi hikaye anlatıcısı , yaşananları ileride başka bir zamanda başka dinleyicilere anlatıyor sanki, anlatırken de abartıyor haliyle.

Başka abartmalar da var bu bölümde ama bunlar isimsiz anlatıcı kaynaklı değil. Joyce bu bölümün içine 32 tane kaçak metin eklemiş. Kaçak dediysem gizli değil anlaşılıyor genelde başı sonu. Bunlar bir iş sözleşmesi metni, ortaçağdan kalma bir İrlanda güzellemesi, bir boks haberi, Eski Ahit’ten bir metin, bir idam haberi ya da bir çocuk konuşması şeklinde olabiliyor bu. Genelde hepsinde sizi tebessüm ettirecek ayrıntılar var, ama bolca da gönderme mevcut. Olayların gidişine uygun bir şekilde bölüme akuple etmiş Joyce bu metinleri. Benzer girdileri Tutunamayanlardan hatırlıyorum, Süleyman Kargı’daki notlardaydı galiba. Tabi Oğuz Atay’ı en çok etkileyen isimlerden birisinin Joyce olduğu gerçeği bunu anlaşılır kılıyor.

Az kalsın, bir baca temizleyicisinin sopası ile  kör olacak anlatıcımızla başlıyoruz bölüme. Benzer Odyyseia göndermeleri metin boyunca devam ediyor. Joe Hynes ile karşılaşıyor (Aelous’dan Bloom’a borcu olduğunu hatırladığımızadam) ve borcunu ödemeyen bir adamdan dert yanıyor.  Bu arada şu bahsettiğim kaçak metinlerden biri araya girip katı bir borç sözleşmesini okutuyor bize. Hynes’ın keyfi yerinde ve hem yurttaş (citizen) diye birisine bir şeyler anlatmak için, hem de bir iki bira içip anlatıcımıza da ısmarlamak için Kieran’ın Pub’ına giriyorlar. Araya eski kelt destanlarından fırlamış bir metin giriyor geçtikleri yerleri betimleyen.

İçeri giriyorlar, yurttaş ve köpeği ile tanışıyoruz, bu kez Yunan/İrlanda mitolojisi harmanlanıyor ve Joyce adeta bir tepegöz olarak betimliyor pasajda bu tek gözünde bant olan İrlanda milliyetçisini. İrlandalı olmayan her şeye karşı bir nefreti var yurttaşın bölüm boyunca görebileceğimiz gibi. Fazla karşı çıkanı bulunmuyor ama.  

Alf Bergan giriyor içeri, Hynes ısmarlıyor ve muhabbet sürüyor. Bu arada yurttaş mason olduğunu düşündüğü Bloom’u görüyor kapı önünde ve kıllanıyor bolca. Konu Dignam’a geliyor, oradakilerin çoğunun adamın öldüğünden haberi yok. Araya ruh çağırma seansı ile ilgili bir pasaj giriyor, sonra da Pub’ın müdavimi Bob Doran’ın coşkulu anmasıyla birer Guinnes daha içiyor hepsi.

Bira ısmarlamak bir nevi prestij katıyormuş İrlanda’da insanlara, ısmarlamayanlara ya da ısmarlanan birayı içmeyenlere fazla iyi gözle bakılmıyormuş. Hynes da ısmarlıyor bölüm boyunca zaten. Bir süre sonra Bloom içeri girince ona da ısmarlamak istiyor, ama Bloom kabul etmeyerek sadece bir puro alıyor Hynes’ten (Böylelikle sırasını da savıyor bir nevi). Martin Cunningham ile bulaşacaktı Bloom hatırlarsınız, Dignam’ın eşiyle ilgili bir sigorta sorununu konuşacaklardı. Beklerken dahil oluyor konuşmaya o da.

Yurttaş hâkimiyeti almış konuyu İrlandalı milliyetçilere getirmiş, döktürüyor. İdamlarla ilgili bir yerde araya üç sayfalık kahramanca bir idam sahnesi geliyor, bolca parodi var burada. Bloom mantıklı/bilimsel bir şekilde araya girmeye çalışıyor birkaç kez ama yurttaşın dar görüşlü milliyetçi söylemleri bastırıyor kendisini. Anlatıcımız kıllanıyor bu arada Bloom’dan, hem içmiyor hem ısmarlamıyor (Gerçi yurttaşın da ısmarladığı hiç görülmüyor o kadar içtiği halde:). Neden orada olduğunu açıklıyor bir ara Bloom ama fazla kâle alınmıyor.

Konu başkan adayı Nanetti’ye geliyor. Yurttaş, İtalyan asıllı bu adamdan da haz etmiyor. Avam kamarasından bir oturumun tutanakları giriyor araya. Konu spora gelince Gael sporların yeniden canlandırılması taraftarı yurttaşa, tenisi sevdiğini söyleyerek karşı çıkıyor Bloom. Alf Bergan’ın para kazandığı bir boks bahsinin ardından da İngiliz- İrlanda arasında yapılan boks maçıyla ilgili bir haber metnini okuyoruz Joyce’dan burada.  Bergan Molly’nin konserlerinden bahsedince de, anlatıcımız bu kadar uzakta olan kadının kesin aldatacağını düşünüyor Bloom’u. Bloom’un bilimsel ve empatik konuşması yurttaşı gitgide sinirlendiriyor, ama Bloom bunu fark etmiyor. J.J. O’Molloy and Ned Lambert içeri giriyor. Denis Breen’in (U.P.) deliliği gündeme geliyor sonra, Bloom hariç hepsi alay ediyor adamla. Yurttaş yine İrlanda’ya döndürüyor konuyu ve en büyük sorununun Yahudiler ve yabancılar olduğunu söylüyor. Bloom görmezlikten geliyor yine.

John Wyse Nolan ve Lenehan da giriyor Pub’a. At yarışında kaybetmişler, Boylan ve bir hanım arkadaşı ile birlikte. “Throwaway” diye sürpriz bir at kazanmış. (Nilüfer Yiyiciler bölümünde  Bloom ile Boyles konuşurken bu at konusunda yanlış anlaşılma olmuştu, farklı bir lafı tüyo olarak anlamıştı Boyles) Bu arada yurttaş hala İngilizler’le mücadelede. Sadece güç kullanarak kazanılabileceğini söylüyor bu direnişin. Bloom ise sevgi adamı. İrlandali olduğunu ama Museviliğe de bağlılığı olduğunu kabul ediyor. Yahudilerin kendilerini savunmasını söyleyen Nolan’a da sevgi ve hayatın daha iyi seçenekler olduğundan bahsediyor. Buraya da sevgi dolu bir diyalog sokuyor araya Joyce.

Martin Cunningham henüz gelmemiş, Bloom izin isteyip çıkıyor dışarı bakmaya. Yurttaş hemen alay ediyor bu sevgi kelebeğiyle. Lenehan farklı bir bakış açısı getiriyor masaya. Bloom’un Throwaway tüyosunu söyleyerek, dışarı kazandığı serveti tahsil etmek için çıktığını söylüyor masadakilere. Herkeste kıllanma, anlatıcımız dışarı tuvalete çıkıyor, rahatlarken bile Bloom’un kazancı kafasını rahat bırakmıyor. İçeri girdiğinde, masada da konunun değişmediğini görüyor.

Cunningham, Power ve Crofton içeriye bir Rönesans metni ile birlikte giriyor. Bloom’u göremeyince masaya dahil oluyorlar. Martin Cunningham Bloom’un macar kökenlerinden bahsedince yurttaş iyice coşuyor. İrlandanın yeni mesihinin (Bloom) kadınsı tavırlarından başlıyor, çocuklarının kendisinden olmadığına kadar gidiyor. Cunningham da alaylara katılıyor. Bloom nefes nefese bara girdiğinde Cunningham’ı görüyor. Martin ortamın gerileceğini hissedip yanındakiler ve Bloom’la birlikte faytonuna ilerliyorlar. Bloom yurttaşın kendisi ile alay ettiğini fark etmiyor. Arabaya hareket ederken yurttaş Bloom’un arkasından tüm Yahudiler ile alay ediyor. Bloom ona ünlü Yahudileri sayıyor bağırarak, İsa’yı da ekliyor sona. Küplere binen yurttaş elindeki sürahiyi arabanın arkasından fırlatıyor. Araba yola devam ediyor ve İsa’nın arabasında gökyüzüne yükseleme hikayesiyle bitiyor bölüm.

Bir nevi özet gibi oldu, atladığım bolca yer var ama. Bölüm tek gözlü, dünyaya tek bir taraftan bakan kikloplarla, olaylara farklı açılardan bakan Bloom’un mücadelesini göstermesi açısından etkili. Kitaptaki karakterlerle apayrı dünyaların insanı da olsak, farklılıklara olan  düşmanlığı  yüz yıl sonra da her yerde görebiliyoruz. Çevremiz kimsenin söz geçiremediği kikloplarla dolu hala.  Ulysses okura bir anti-kahraman hikayesi gibi gelebilir ama aslında bu kitabın kahramanı geçen bölümde Joyce’un  kahraman fatihin (the conquering hero-Boylan) karşısına koyduğu fethedilmemiş/hala dayanan kahraman (unconquered hero- Bloom). Bir nevi aşağılanın, alttakinin, zayıfın  kahramanlık öyküsü bu – daha önce görülmemiş bir şekilde.

Neyse, Irish Pub havası verebilecek bir şarkı ile bitirelim yazıyı.13 ‘ncü bölüm Nausikaa’da görüşmek üzere.

“Demek Ulysses’i Okumak İstiyorsun? Bölüm 12- Kikloplar” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s