Merhabalar.
İlk kitabının sonunda Aeneas hikayesine başlıyordu hatırlarsınız. 2. ve 3. Kitaplar birinci tekil şahıs anlatıma sahip bu yüzden, Truva’nın düşüşüne dönüyoruz bu kitabın başında da. Böylece ilk kitabın Odysseia tarzı burada İlyada’ya dönüyor bir parça. Ne de olsa savaşın ortasındayız.

Evet Aeneas gözyaşlarına hakim olup o kederli günü anlatmayı deneyecek Dido’nun isteği üzerine.
10 yıldır devam ediyor savaş, sonuçsuz çabalar. Yunanlıların moralleri bozulmuş, ordular yıpranmış, başka bir strateji denemeyi düşünmüşler. Önce dev bir tahta at inşa etmişler, sonra da terk etmişler bölgeyi. Sonra göreceğiz ama atın içinde en güçlü Yunan savaşçılarının olduğunu ve ordunun yakınlardaki Tenedos’a (Bozcaada) saklandığını. Truvalılar coşkulu bir halde, terk edilmiş kampların oraya çıkıp atı inceliyorlar 39.mısraya kadar. Bazıları atı şehre almak istiyorlar ama daha ihtiyatlıları atı yok etmeyi düşünüyorlar. Bir Neptün Rahibi olan Laocoon Yunanlılara asla güvenilmeyeceğine ilişkin bir nutuk çekip ata mızrak atıyor. Çıkan sesten atın içinin oyuk olduğu anlaşılıyor. Ama

tanrılar bu görkemli şehrin devam etmesine izin vermiyor ne yazık ki.
Truvalılar, ata güvenmeyin, Yunanlılardan korkarım, hediye verseler bile
Laocoon

Bu arada çobanlar Yunanlı bir tutsak getiriyorlar kral Priam’a, Truvalılar onu görmek için birbirlerinin üstüne çıkıyorlar. 57 mısradan itibaren Sinon’un öyküsünü dinleyeceğiz. Ulyssess (Odysseus) kendisinden nefret ediyormuş, hatta tam Minerva için kurban edilecekken kaçmış o gaddar adamdan. Truvalılar acıyorlar bu yalancıya. Yunanlıların onları aldatmak için bıraktığını anlamıyorlar bu alçağı.

Kral Priam bırakıyor bu kaçağı ve Yunanlıların atı neden abıraktıklarını soruyor orada. Sözde Minerva’ya karşı Yunanlıların kendilerini affettirme girişimiymiş. Ulysses ve Diomedes Minerva’nın kutsal suretini (Palladium) Truva’daki tapınaktan gizlice çaldıkları için tanrıça onlara çok kızmış. Evlerine kazasız belasız dönmeleri için bir adakmış tahta at. Eğer bir zarar verilirse Minerva çok sinirlenir ve kenti yıkarmış. Ama Truvalılar atı şehre alırlarsa Yunanlılara karşı ebedi bir üstünlük kurarlarmış.

Truvalılar, onca yıldır o kadar kahramanın, ordunun, geminin yapamadığını başaran bu adama inanmaya başlıyorlar. Ama başka bir olay bunu perçinliyor. Laocoon’un Neptün’e boğa kurban ettiği sunağın oda denizden çıkan iki devasa kırmızı deniz yılanı rahip ve iki oğlunu öldürüp denize çekiyor.- adı geçmemesine rağmen olağan şüphelimiz Minerva-Bunun üzerine Minerva’nın lanetinden korkan Truvalılar Sinonun dedikleri doğrultusunda atı karga tulumba şehre alıyor.

Arada kahin Cassandra da bunun hata olduğunu bu geceden sonra Truva’nı olmayacağını söylüyor ama zafer sarhoşu Truva halkı onu dinlemiyor. Büyük bir parti veriyorlar savaşın ardından (Laocoon’u hatırlayan yok 🙂 Ama gece o melun Sinon arkadaşlarını atın karnından çıkarıyor. Gemiler de Bozcaada’dan geri dönmüş zaten. Kapılar açılıyor, olaylar gelişiyor, Truva yanıyor.
Peki bu esnada kahramanımız nerede? Uyuyor tabii herkes gibi. Ama onun rüyasına da Aşil tarafından öldürülen Hektor musallat oluyor. Truva için yapılacak bir şey kalmamış, Aeneas halkı için yeni bir yuva bulmak zorunda Ev tanrılarını (Penates) alıp kaçması lazım . Uyanan Aeneas çatıya çıkıyor ve bunun doğru olduğunu görüyor

Dışarı çıktığında Apollo Rahibi Panthus’u görüyor Aeneas, Onun gazıyla savaşa atılıyor Hektor’un söylediklerini göz ardı edip. Adamlarıyla birlikte epey Yunanlı öldürüyorlar aslında sürpriz unsurundan faydalanıp (Yunanlı kılığına giriyorlar) ama kahin Casandra, Ajax ve adamları tarafından Minerva tapınağından dışarı sürüklenince onu kurtarmaya çalışıyorlar. Bu arada taktikleri geri tepiyor, Truvalılar onlara da saldırıyor. Birçok arkadaşı öldürülüyor Aeneas’ın. Daha sonra Yunanlılar Aşil’in oğlu Pirus önderliğinde saraya saldırıyorlar, çocuk bir yılan gibi saklanmış ve büyümüş kışın, şimdi zehrini yayacak. Aeneas’ın müdahalesine rağmen taşan bir nehir gibi saraya akıyorlar.

Paslı zırhı içinde Kral savaşa yelteniyor ama kraliçe Hecuba ” Bu sunak ya bizi koruyacak, ya da sonumuz olacak, beraber olalım” diye bırakmıyor Priam’ı. Vahşi Pirus kralın oğullarından biri olan Polites’ı gözlerinin önünde öldürüyor adamın. Kral onu azarlayıp mızrağını fırlatıyor ama Pirus kendisini yeraltında Aşil’e şikayet edebileceğini söylüyor ve onu Jupiter sunağının üstünde katlediyor.

Bunu gören Aeneas’ın aklına birden kendi ailesi geliyor, babası, karısı, oğlu. Evine doğru dönerken Helen çıkıyor karşısına, savaşa sebep olan kadın Vesta tapınağında saklanmış. Tam öldürmek üzereyken annesi Venüs geliyor ve onun aslında suçsuz olduğunu söylüyor. Truva’nın yıkılmasını isteyen tanrılar, June hatta Jüpiter bile Yunanlılardan yana, yani yapacak bir şey yok aslında.

Artık ailesinin yanına dönüp Hektor’un vasiyetini yerine getirmesi lazım kahramanımızın. Ama ailesini daha doğrusu babası Anchises’i ikna etmesi zor oluyor epey. Kalıp Truva ile birlikte ölmek istiyor yaşlı adam. Aeneas çaresizce yalvarıyor adama, sonra yanında kalmak istiyor ama karısı Creusa kendinin ölebileceğini, ama oğlunu koruması gerektiğini söylüyor Aeneas’a. Kararsız Aeneas’a bu kez tanrılar yardım ediyor. Önce oğlu Ascanius’un saçındaki bir alev babasını şüpheye sürüklüyor, tanrılardan bir uyarı daha istediğindeyse kayan bir yıldızla yanıt veriyor Jüpiter yaşlı adama. Böylece babasını sırtına alıp oğlunun elini tutan iyi baba/iyi oğul Aeneas şehrin dışına kadar çıkarıyor onları.
Ama ne yazık ki iyi bir koca olduğunu söyleyemiyoruz kahramanımızın. Bu karışıklıkta karısını kaybetmiş, şehre geri dönüyor onu bulmak için. Ama iş işten geçmiş, sadece hayaletiyle karşılaşıyor Creusa’nın. Tam kendini bırakacakken karısı üzülmemesini, bunun tanrıların isteği olduğunu, yıllar sonra İtalya’da soylu biriyle evleneceğini söylüyor. Böylece Jüpiter’den sonra bir Spoiler da karısından yiyoruz Aeneas’ın. Babasıyla oğlunun olduğu yere geri dönüyor ama tek değil, yeni bir ülke için ona inanan Truvalılar da peşinden gelmiş. Böylece ikinci kitap (804 mısrada) biterken kahramanımız yolculuğuna başlıyor.

Truva Savaşına döndüğümüz bu ikinci kitapta, olayları bir de Truvalıların gözünden izliyoruz. Homeros’un kahraman olarak nitelendirdiği karakterlerin caniliklerini de görüyoruz böylece. Aynı zamanda Truvalıların o kadar aptal olmadıklarını, herkesin atı şehre almak istemediğini, tanrıların müdahalesi olmasa belki de Truva’nın sonsuza kadar kalacağını söylüyor Vergilius. Ama nasıl Truva’nın kaderinde yok olmak varsa, Roma’nınkinde de sonsuza kadar hüküm sürmek var.
Aeneas cephesinde değişen fazla bir şey yok, kahraman olduğu kadar insan da tanrısal kökenine rağmen. Kimi zaman karamsarlığa kapılıyor, kimi zaman öfkeye. Ama her şeye rağmen tanrıların emirlerine uyan iyi bir kahraman ve mükemmel bir savaşçı. Tanrıların emirlerine derken bütün bu tanrısal müdahale olayı çok fazla yer kaplıyor hikâyede.
Aile de ön planda bu bölümde. Yaşlı Kral Priam olsun Aeneas olsun önceliği ailelerine veriyor. Babası için Yunanlıların elinde can vermeye hazır Aeneas ama bundan da oğluna daha iyi bir gelecek sağlamak için vaz geçiyor. Kadınlarla ilgili düşünceleri bu kadar berrak değil ne yazık ki. Bu bölümde hayalet, alametvari doğaüstü şeylerle de bolca karşılaşıyoruz ki bu Vergiliıs’un dönemine göre olağan bir şey.
Önümüzdeki kitapta Odysseiavari yolculuklarına geri dönüyoruz Aeneas’ın. Alakasız başka bir kliple devam edeyim yine – isim benzerliği:) İyi okumalar /dinlemeler.
[…] https://sacmaninbagladiklari.wordpress.com/2020/06/14/demek-aeneiasi-de-okuyacaksin-kitap-2/ […]
BeğenBeğen